Mustafa Kemal Paşa daha Samsun’a çıkmadan,tüm yurda haberi yayılmıştı.
Ülkedeki gelişmeler halkı tedirgin ediyor,halk ve Devlet eşrafı diken üstünde yatıyorlardı.Aslında her şey farkında olunmasına rağmen kimse dillendiremiyordu.Şehirlerdeki devlet erkanlarından bazıları yükselen sesleri baskı yaparak susturuyor,bazı Osmanlı bürokratları da ,Saray`a muhalif olanlara hak veriyordu.Osmanlı memurları adeta ikiye bölünmüştü.Kimileri Padişaha itaatini sürdürüyor, kimileri Mustafa Kemal Paşa`dan gelecek talimatları bekliyordu.
Fransızlar,Zonguldak kömürlerini kontrol edebilmek için 8 Mart 1919'da Zonguldak Limanına bir tabur asker çıkardılar.Bartın sahillerini de itilaf gemileri sık sık kontrol altında tutmaya başladı.Bu,halk tarafından tedirginlikle karşılandı.Fransızlar Zonguldak`da Fener Mahallesi`ne yerleşmekle kalmadı, burayı bir sınır gibi tel örgülerle çevirdiler.İçeri girmek yasaktı.Madenlerde genelde çok az Türk çalıştığından, ocaklara genelde İngiliz,İtalyan ve Fransız ve Rumlardan oluşan işçiler hakimdi.İstanbul Hükumeti`nin anlaşması ile Zonguldak`a gelen yabancı asker ve işçiler( halk padişahlarına bağlılığından olsa gerek)bu durumu kabullenmişti bile.Sadece gençler bundan oldukça rahatsızdı.Bu gençlerden ipsiz Recep,Laz Emin ( Emim Ertürk),Dursun Reis gibi delikanlılıkları ile meşhur bu kişiler, zaman zaman Zonguldak caddelerinde Fransız askerleri ile didişmeye başladı.Bazı gençler tutuklanıyor, halkın fazla tepkisini çekmemek için gençler hırpalandıktan sonra salıveriliyordu.Geceleri ise Fransız askerleri,bugün Ontemmuz,Site,Acılık sırtlarındaki tepelere gizli toplantılar yapıyor ,Fransızlarda bu örgütlenmeler ve toplanmalara karşı Fener Mahallesinden ışıklar ile tarama yapıyorlardı.Kiliselerin bir bir açıldığı dönemde Zonguldak`da bir cami yapılması için esnaf Fransızlardan izni ancak bir kaç ay sonra alıyor, zaten mevcut camiden ezan okunduğu sırada, şehirde bando eşliğinde kasti olarak geçiş törenleri yapmaktaydılar.
Bunun üzerine birde İzmir'in işgali başlayınca Yunanlıların İzmir`e asker çıkardığı gün (15 Mayıs 1919) Zonguldak’ta büyük katılım ile bir miting yapıldı.İzmir'in işgali Zonguldak'ta duyulur duyulmaz burada da bir protesto mitingi tertip edilmiştir. Miting sonunda (Osmanlı Hükumetine).bir protesto metni gönderilmiştir.Bu telgrafta "Yunan işgalinin Türklerin kalbinde büyük yaralar açtığı" ifade edilerek şunlar belirtilmiştir;
"İzmirsiz bir Türk, başsız bir ceset halinde kalacağından bu kıymetli uzvumuzu kaybetmektense malımızı ve hayatımızı bu uğurda fedaya hazırız. Bu sebeple, işgal keyfiyetini Zonguldak İslam ahalisi bütün varlığı ile protesto eder ve sevgili İzmir'imizin mukadderatı hakkında İtilaf devletlerince yapılan muamelenin düzeltilmesi için, hükumetimizin yapacağı teşebbüs ve çalışmalara bütün kuvvetimiz ile yardımcı olacağımızı arz ile hayırlı neticeleri sabırsızlıkla intizar ederiz."
Bu olaylar gelişirken ,19 Mayıs 1919`da Mustafa Kemal`in Samsun`a görevlendirildiği haberi hızla yayılıyordu.Çanakkale Savaşı`ndan tanınan ve çok saygın bir yeri olan Mustafa Kemal Paşa`nın Samsun`a görevlendirilmesi sanıldığının aksine, halk tarafından sarayın görevlendirilmesi olarak söylense de gizli toplantılarda çoktan maksat yayılmıştı bile. Zira Samsun`dan Amasya`ya geçtiğinde,Amasya toplantısından çıkan genelge tüm yurda dağılmış,köylerde okuma yazma bilmeyenlere gidilip gazeteler okunmuştur.Amasya`dan yurda yayılan genelge,ülkenin her yerinde heyecanla karşılanır.Yurdun dört bir yanında, Amasya'da Hoca Kamil Efendi`nin Sultan Beyazıt Caminde yaptığı konuşma herkesi heyecanlandırır.“Milletin haysiyeti, şerefi, hürriyeti, istiklali gerçekten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak gerekirse, vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Padişah olsun, halife olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun, hiçbir şahıs ve makamın hikmeti mevcudiyeti kalmamıştır. Yegane kurtuluş çaresi, halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması ve iradesini kullanmasıdır.
Zonguldak`ta bir kaç gün sonra ulaşan genelge, Müdafa-i hukuk cemiyetin`in kurulmasına da kolaylık sağladı.Ereğli`de Hoca Nimet Efendi, Amasya genelgesinden söz ederek Müdafa-i Hukuk Cemiyeti`nin Ereğli‘deki faaliyetlerini başlattılar.Aynı gelişmeler Zonguldak,Çaycuma,Devrek,Bartın`da da başlar.Çaycuma`da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti`ni daha sonra uzun yıllarda Çaycuma Belediye başkanlığı yapacak olan Tahir Efendi, Bartın`da Hacı Arif Bey,Kurucaşile`de Genişzade Hasan Efendi.Bartın`da şehrin önde gelen isimleri Belediye Başkanı Ziya, Müftü Rıfat ve Rum Reisi Ruhanisi Gavril Efendi`nin gençleri örgütlemesi ile Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri bir bir kurulmaya başlanmıştır.
Safranbolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ,Dr. Ali Yaver`in Amasra`da ise Nuri Bey`in şahsi gayretleri ile kurulur.Kurulan cemiyetlerin hepsi Mustafa Kemal ve beraberindekilere hem örgütün kuruluşunu ve şehrin durumunu raporlayarak çeşitli telgraflar ve belgeler göndererek bildiriler.Fakat sorunun en büyüğü,devlet erkanının tamamının aynı fikirde olmamasıydı.
Bazı erkanlar Padişahçı idi.Bu yüzden Zonguldak`tan zaman zaman saraya istihbaratlar yollanır.Saray`a aykırı konuşmalar yapan Osmanlı memurlarının bazıları yerinden alınır ya da yer değiştirilirdi. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gelişen milli hareket sebebiyle,çaresizliğe düşen İstanbul Hükumeti, bazı şehzadeler başkanlığında taşraya “Heyet-i Nasihalar” (1919 yılında yeni bir vatandaşlık tanımını halka anlatmak ve işgalcilere karşı direniş gösterilmemesi için nasihat etmek üzere görevlen heyet) göndermişti.
Hükumet Başkanı Damat Ferit`e göre bu heyetler,halka Padişah'ın selamlarını ve onun kendilerini düşünmekte olduğunu bildireceklerdi. Böylece Hükumet, kendi otoritesini Anadolu’da artırmak istiyordu. Hükumet aleyhine doğabilecek milli harekeleri engellemek niyetindeydiler. Halkın hükumetten ziyade padişah otoritesine olan saygısından dolayı, nasihat heyetlerinin başına özellikle şehzadeler verilmiştir.
Erzurum Kongresi ve Ankara`da kurulan Meclis ile Kurtuluş Savaşı başlar.Zonguldak`da,ülkenin diğer şehirlerinde olup bitenden çok daha farklı bir unsur vardı.Kömür
Fransız askerlerinin kontrolünde olan kömür, Ankara`daki TBMM`nin kontrolüne nasıl gönderilecektir ?Karadeniz kıyısından hem kömür hem de silah mühimmat sevkıyatı desteğinin yapılması için Ankara‘ya bir yol lazımdır.En uygun güzergah belirlenir. Ereğli,Armutçuk,Kozlu,Kilimli,Zonguldak`Bartın Amasra`dan sandal, firkateyn ve bazı vapurlarla Kastamonu /İnebolu sahiline getirilecek, buradan eşekler ve kağnılarla, yaklaşık 350 Km mesafede olan Ankara`ya ulaştırılacaktı. Bu yola daha sonra "İstiklal Yolu" denmiştir.
Fransızlar Zonguldak ve Ereğli‘de zor durumda bırakılmış,Fransızlarda zaman zaman Limanın önüne gelen savaş gemileri ile göz dağı vermekteydi.Albay Osman Beyin gönderdiği Yüzbaşı Cevat Rıfat Bey, kısa zamanda Bartın’dan başlayarak Ereğli'ye kadar Kuva-yi Milliye'nin egemenliğini sağlamış ve Fransızların mızraklı atlıları ile Ankara yolunu tutmalarına ve iç ayaklanmalarla işbirliği yapmalarına set çekmişti.Daha öncede bölgedeki milli hareketin gelişmesini önlemek için İstanbul`daki Saray tarafından Ali Rıza Bey’i Kastamonu Valisi olarak atamışlardı. Hatta Ali Rıza Bey, yeni görevine başlamak üzere, 16 Eylül 1919 tarihinde İnebolu’ya kadar gelmişti. Ancak burada Kuva-yi Milliye askerleri tarafından tutuklanacağını anlayan Ali Rıza Bey, verilen emir üzerine Zonguldak limanına çıkmıştı. Ali Rıza Bey, burada etrafa gözdağı vermeye başlaması ile, Kastamonu Vali Vekili Ferit ve Mıntıka Komutanı Osman Beyle, Zonguldak`a haber yollayarak valinin tutuklanmasını ve karadan Kastamonu’ya gönderilmesini emretmişti. Fakat Zonguldak`taki yöneticiler verilen emre uymamışlardır. Bununla birlikte durumu öğrenmiş olan Vali Ali Rıza Bey, er geç tutuklanacağını anlayarak İstanbul’a dönmüştü.Daha sonra ilk iş olarak, Kadri Bey’in Kuva-yi İnzibatiye askeri temini için faaliyete geçtiğini görüyoruz. Zira İstanbul Hükumetince Zonguldak’ta 250 kişilik bir Kuva-yi İnzibatiye bölüğünün teşkil edilmesi öngörülmüştür. (Kuvâ-i İnzibatiyye, Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul Hükumetinin Kuva-yi Milliye'ye karşı kurduğu askeri örgüt)
Hürriyet ve İtilaf Fırkası ilk kez, 21 Kasım 1911 yılında kuruldu. Fırka bir yıl sekiz ay faaliyet gösterdikten sonra kapatıldı. Ancak 10 Ocak 1919 tarihinde siyasi hayata yeniden başladı.İstanbul Hükumetinin politikasını tutan Hürriyet ve İtilaf Fırkası her fırsatta milli heyetlerin faaliyetlerini ve Kuva-yi Milliye’nin gelişmesini önlemeye çalıştı. Fırka ikinci defa faaliyete geçişinden 12 gün sonra, yani 22 Ocak 1919 tarihinde bir beyanname yayınlayarak milli harekete karşı olduğunu bildirdi.
Bolu Mutasarrıflığı 21 Eylül 1919 tarihinde İstanbul Hükumeti ile olan bağlantısını resmen kestiği halde; yöre ilçe yöneticileri hala İstanbul taraftarı bir politika izlemekte idiler. 20 Nisan 1920 tarihinde Devrek, Ereğli, Mudurnu, Bartın, Göynük ve Zonguldak ilçelerinin Kastamonu Valiliğine bağlanmasında; İstanbul Hükumetince Zonguldak`ın müstakil mutasarrıflık haline getirilmesinin yanı sıra, belirtilen ilçelerin kaymakamlarının tutumları da etkili olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın , 20 Nisan 1920 tarihli telgrafında kullandığı ifadeler dikkat çekicidir. Aynı zamanda anılan ilçelerin kaymakamlarına ihtar niteliğinde olan bu telgrafında Mustafa Kemal Paşa şöyle demekteydi:
“Bu telgrafı aldığınız dakikadan itibaren, Kastamonu Vilayetine mensubusunuz, Vilâyet-i Müşarünileyha`dan (Adı Gecen Vilayetten) verilecek her türlü evamir (Emirler) ve tebligatı harfiyen ve kat'iyen icra etmeniz matluptur.Herhangi bir sebep ve bahane ile taallül vukuunda terettüp edecek mes'uliyetin şedit olacağını beyan ederim.(Emre uymayanlar en ağır şekilde cezalandırılacaktır.)"
Mustafa Kemal Paşa’nın belirtilen talimatına rağmen, yöre kaymakamlarının İstanbul Hükumeti taraftarı tutum ve davranışlarını devam ettirdiklerini görüyoruz. Bunlardan Ereğli Kaymakamı Sabri Bey, Ferit Paşa`nın Zonguldak`a Mutasarrıf Vekili olarak gönderdiği Kadri Bey ile ilk önce beraber çalışmayı yeğlemişlerdir.Sonra Sabri Bey Fransızların 8 Haziran 1920 tarihinde Ereğli`yi işgal etmelerine tepki göstermediği gibi, ilgili makamları işgalden altı saat sonra haberdar etmiştir.
Fransız işgalinin ilk gününde Ereğli’ye gelen Bolu Milletvekili Tunalı Bey’i (Bolu Milletvekili daha sonra Zonguldak`in ilk Milletvekili Tunalı Hilmi) dahi durumdan haberdar etmemiştir. Aynı zamanda Sabri Bey, Ereğli Hürriyet ve İtilaf mensupları ile birlikte bulunmaktan da kaçınmamıştır.Sabri Bey, belirtilen tutum ve davranışları, özellikle Fransızların Ereğli`yi işgalleri karşısında takındığı davranışı sebebiyle Tunalı Hilmi Bey’in şikayeti üzerine görevinden alınmıştır.Bartın Kaymakamı Durmuş Bey`de İstanbul Hükumeti taraftan bir politika izlediğinden, Bartın ve Havalisi Komutanı tarafından görevinden alınarak yerine Tavşanlı Eski Nahiye Müdürü Hüsnü Bey tayin edildi.Devrek Kaymakamı Şükrü Bey`de İstanbul ile olan ilişkisini yurt sever halkın baskısıyla kesmiştir.
Yine 1920 Nisan`ın son haftasında meydana gelen Safranbolu olayında ilçe kaymakamı Mahmut Sami Bey de İstanbul Hükumeti taraftarı bir tutum içinde bulunmuştur. Hatta suçlu olduğu için olay sonrasında firar etmiştir. Daha sonra Safranbolu’ya Milli Mücadelenin ilk günlerinden itibaren Anadolu`daki milli harekete katılmış olan Hüseyin Hüsnü Bey kaymakam olarak atanmıştır."3 Nisan 1920`de Ankara`da kurulan TBMM haberi, Zonguldak`da da heyecanla karşılanır.Öte yandan 2.Ağustos 1920 tarihinde Zonguldak Mutasarrıf Vekili Ahmet Cevdet Bey de görevinden ayrıldı.
Bütün bu gelişmelere ramen,Hürriyet ve İtilaf Fırkası kısa zamanda yöre halkını elde ederek güçlü duruma gelmiştir. Fırkanın, Bolu Livası`ndaki taraftarlarını Mutasarrıf Ali Haydar Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği 2 Nisan 1920 tarihli telgrafında şöyle belirtmektedir :“Bolu ilinin vaziyeti hiçbir yerle mukayese edilemez. On altı muhtelif unsur bulunmaktadır. Ve İşbirlikçiler, cüzzam hastalığı gibi iliklerine kadar işlemiştir.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensupları Ali Haydar Bey’in telgrafından çok kısa müddet sonra, 18 Nisan 1920 tarihinde Bolu Hilafet Kurulunu oluşturdular. Bu Kurul yöneticileri 18 Nisan 1920 tarihinde Mutasarrıf Ali Haydar Bey’in Düzce’de tutsak edildiği haberini alınca Bolu’da ayaklanmayı başlattılar.Bu ayaklanmayı bastırmak üzere, Zonguldak, Çaycuma ve Devrek bölgesinde bulunan 32.Kafkas Piyade Alayı görevlendirilmişti.Ayaklanmacılar Bolu`yu ele geçirdikleri tarihte (18 Nisan 1920) bu alay da Bolu yakınlarına gelmişti. Bolu Hilafet Kurulu, Alay Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey’le görüşerek, O’nu kendi saflarına çekmeyi başardılar. Hatta Binbaşı İsmail Bey ,asilere karşı silah kullanmaktan vazgeçtiği gibi “ben de sizinle birlikteyim. Ben de Halifetci ve Padişahcıyım” demiştir.Bolu’da yönetimi eline geçiren Hilafet Kurulu, her yerde ayaklanma çıkartmak için var gücüyle çalışmaya başladı. Ortam müsait olduğu için bu kurul desteğindeki ayaklanmalar, kısa zamanda çevreye yayıldı.
19 Nisan’da Beypazarı, 20 Nisan’da Gerede, 22 Nisan’da Nallıhan ve 23 Nisan’da da Safranbolu ayaklandılar.19 Nisan 1920 tarihinde de Zonguldak’tan İstanbul’a Padişah`a bağlılık ve Kuva-yı Milliye’ye karşı olunduğu yolunda telgraflar çekildi.Bu olaylar Bartın’da, halkın Kuva-yı Milliye’ye yardımda isteksiz görünmesi şeklinde tezahür etmiştir. Nitekim Bartın ve Havalisi Komutanı Cevat Rıfat Bey, 4 Haziran 1920 tarihinde Kastamonu ve Havalisi Komutanlığına gönderdiği telgrafında,Bartın hakkının zengin olmasına rağmen, Kuva-yı Milliye için 500 lira bile vermekten çekindiklerinden söz etmektedir.
Ereğli Askeri Polis Teşkilatı Müdürü Şükrü Bey’in 21 Kasım 1920 tarihinde Kastamonu ve Bolu Havalisi Komutanlığına gönderdiği telgrafında kendilerine Anadolu heyeti süsü veren yirmi dört kişinin Bartın civarında tedarik ettikleri motorla İstanbul’a gittiklerini, bu heyet içerisinde İnebolu ve Safranbolu’dan da ikişer Hürriyet ve İtilaf mensubu bulunduğunu, bunların “Geredeli Sadık`ın başkanlığında Padişah’la görüşerek, Anadolu Hükumetini şikayet etmişlerdir.” Ayrıca Şükrü Bey telgrafında; bunların Gerede ve Bolu çevresinde Kuva-yı Milliye aleyhinde propaganda yapmakta olduklarını bildirmektedir.
Kastamonu ve Havalisi Komutanı Muhiddin Paşa da, Bolu Mutasarrıflığına, Bolu Mevki Komutanlığına ve Gerede Şube Başkanlığı’na gönderdiği 2 Kasım 1920 tarihli telgrafında; Şükrü Bey’in telgrafında belirttiği hususları bildirerek, sözü edilen kişiler gibi müfsitlerin Kuva-yı Milliye aleyhinde faaliyet göstermelerine izin verilmemesi, bunun için de daima dikkatli olmalarını emretmektedir.
Kurtuluş Savaşı sırasında Zonguldak`ta bir hayli Rum,Ermeni bulunmaktadır.Bunların çoğu Fransız askerlerine hizmet etmiş bazıları hem Türk hem de Fransızlara yakın gözükerek kendi çıkarlarını gözetme yoluna gitmiştir.Bazı zengin ocak sahipleri ise Fransızlara silah ve mühimmat temini bile yapmışlardır.Bütün bu olumsuz tabloya ramen Ankara Hükumeti tarafından yönlendirmeler başarı getirmeye başlamıştır.Zonguldak`in bugün ilceleri olan yerlerden direnişe destek amacı ile toplanmalar yapılıyor ve kuvvet oluşturuluyordu.
Ankara hükumetince Kefken`de bulunan İpsiz Recep’e de aynı mahiyette emir verildi. İpsiz Recep bu emir üzerine kuvvetlerini toplayarak Ereğli’ye geldi. Bu kuvvetler Göztepe`den Gülüç Çayına kadar olan alanı tuttular.Kuvva-i Milliye`nin aldığı tedbirleri etkisiz hale getirmek için Fransızlar 09 Haziran 1921 günü üç koldan saldırıya geçtiler. Ancak Kuvva-ı Milliye`nin çok sıkı ateşi ile karşılaştılar. Kaleden yapılan ağır ateş baskısı altında bazı siperlerde düşman ile süngü savaşı dahi yapıldı. Ereğli Kuvva-i Milliyesi ile İpsiz Recep ve Devrekli Muharrem Kuvvetlerinin bu müşterek saldırıları sonunda Fransızlar bozguna uğrayarak tel örgülerin arkasına çekildiler.10 Haziran 1921 sabahı Fransız kuvvetleri Keşiftepe ve Kestanelik sırtları ile Hastane yönünden Kuvva-i Milliye siperlerine yeniden saldırdılar. Ancak şiddetli bir direnişle karşılaştılar. Yapılan göğüs göğse çarpışmalar sırasında Fransız kuvvetleri 1 subay ve 36 er kaybettiler direniş müfrezesinden de yaralananlar oldu.Ereğli’deki Fransız işgali ve buna karşı direniş ile ilgili Tunalı Hilmi Bey TBMM’de 1921 yılının Eylül ayında 72.toplantıda şu tespitlerde bulunmuştur:“Fransızlar Ereğli`yi işgale teşebbüs ettiler. Oraya vardıktan bir gün sonra bir takım hilelerle karaya çıktılar. Dördüncü günü 70 kadar kahraman Kuvva-i Milliyeci bunların 300 kadar siperler içinde bulunan kuvvetleri üzerine ateş açtılar. Ve kendilerine 36 neferle, Halil ( EKREN ) Ağanın ilk kurşunu ile bir subay öldürdüler.Fransızlar ummadıkları bir direnişle karşılaşınca Ereğli’yi dize getirmek için tekrar harekete geçtiler. Fransız donanması şehri bombardıman etti. Fransızlar ayrıca kuvvetlerini takviye etmek için Ereğli’ye bir kruvazör ve 2 gambot desteğinde bir bölükten fazla bir Senegal kuvvetiyle bir makineli tüfek bölüğü ve 2 top daha çıkardılar.Takviye edilen Fransız kuvvetleri 11 Haziran sabahı tekrar saldırıya geçti. Ereğli Kuvva-i Milliyesi Mustafa Kemal Paşanın talimatı gereğince karşı koydu. İki kuvvet arasında şiddetli çarpışmalar oldu.
15 Haziran tarihinde Fransızlar tekrar Ereğli’deki kuvvetleri takviye ettiler. Bolu’daki Mürettep Fırka (Tümen) Kumandanı Nazım Bey “Erkânı Harbiye Umumi Riyasetine” (Genel Kurmay Başkanlığına) gönderdiği telgrafında Fransızların Ereğli’de 37 yaralısı ve 1 Zabit (Subay) ile 55 neferinin (Asker) maktul düştüğünü (öldüğünü) bildirdi.Fransızlar her taraftan Ereğli’ye kuvvetler gelmekte olduğunu uçaklarla gözledikten sonra Ereğli’den çekilme hazırlıklarına başladılar. Fransızlar kaledeki askeri silah, cephane ve mühimmatı sahile taşıyarak gemilere yüklemek için gayret sarf ettiler.
18 Haziran 1921 sabahı ezan okunurken Ereğli Kuvva-i Milliyesi Fransızlara karşı saldırıya geçti. Fransızlar bu ani saldırı karşısında silah ve cephanelerini bırakarak Ramazan Bayramı sabahı çekilmeye başladılar.Ereğli Kuvva-i Milliyesi çevreden gelen milli kuvvetlerin yardımıyla Fransız kuvvetlerini Ereğli’den atmayı başarmıştı. Bu müfrezenin emrinde Fransızlara karşı savaşanlardan bazıları şunlardır: Karamahmutzade Mehmet (KARAMAHMUT), Saraç Tahsin, Tevfik (METE), Mazlumcu zade İsmail, Mazlumcu zade Galip, Cafer oğlu Hasan (CANVER) Halil Ağa ve Gümrükçü Abdülkadir Bey’lerdi. Bunlardan başka Kolsuz Ahmet Ağa da arkadaşlarıyla kahramanca savaşmıştı. Ereğli’de Fransız askerlerine karşı ilk kurşunu Halil Ağa (EKREN) atmıştır.TBMM Hükümeti Ereğli’nin Fransız işgalinden kurtarılması için faaliyete geçmişti. Bolu üzerinden bu yöreye sevk edilen kuvvetler Ereğli’ye girdikleri saatlerde Fransızlar da şehri tamamen tahliye etmişlerdi. Şehir merkezinde hiçbir Fransız kalmamıştı.Bunu 11.Tümen Komutanı Arif Bey şu telgrafıyla bildirdi:Ankara’da Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:Şimdi Alaplı mıntıka Müdüriyeti`nden alınan malumata nazaran Ereğli tamamen tahliye edilmiş ve hiçbir Fransız kalmamıştı.Büyük Millet Meclisi Riyaseti celilesine, Ali Fuat Paşa Hazretlerine, Nazım Bey’e arz olunmuştur.
1848'de açılan kömür ocaklarını Belçikalı ve Fransız şirketler işletmekteydi. I.Dünya Savaşı`ndan sonra 8 Mart 1919 tarihinde Fransa şirketlerinin haklarını korumak bahanesiyle Fransız askerleri önce Zonguldak ’ı, ardından da Kdz.Ereğli ’yi işgal etmiştir. Ancak Zonguldak ve çevresindeki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine bağlı güçlerin karşı koymasıyla tehlikeye düşmüşler, 21 Haziran 1921'de de bölgeyi terketmişlerdir.Böylelikle Resmi olarak Zonguldak 21 Haziran 1921 Bayram Sabahı düşman işgalinden kurtulmuştur.
ARAŞTIRMA YAZI
Hayati YILMAZ
Kayanaklar:
Dr. Ali SARIKOYUNCUAli Milli Mücadele’de Zonguldak ve Havalisi, AÜTİTE Yayınlanmamış Doktora Tezi
Zonguldak ve Havalisinde Milli Mücadeleye Zarar verici Faaliyetler M. Kemal Atatürk, Nutuk,M. Tayyip Gökbilgin,
Milli Mücadele BaşlarkenRahmi Apak,
istiklâl Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu Kamil Erdeha,
“Milli Mücadele’de Valiler ve Mutasarrıflar Selim Sanbay,
Zonguldak Havzası. Uzun Mehmet’ten Bugüne Kadar, Hüsnütabiat Matbaası
İstiklal Savaşı’nda Mudurnu, Bolu Ahmet Naim,
Cumhuriyetin On Yılında Zonguldak ve Maden Kömürü Havzası
Cumhuriyetin On Yılında Zonguldak Nuri Yazıcı,
Milli Mücadele’de (Canik Sancağında) Pontusçu Faaliyetler Celal Canbir,