62 dakika okundu
11 Jul
ZONGULDAK'IN KAHRAMANLARI


Nahman Varon

Zonguldak'ta posta müdürü idi. 1878'de Çanakkale'de doğdu. Henüz 18 yaşında iken Beyoğlu Posta ve Telgraf Müdürlüğünde çalışmaya başladı ve Talat Paşa ile orada tanıştı. 1900- 1911 yılları arasında sırası ile Manastır, İskenderun, Selanik ve Trablusgarp'ta görevde bulundu ve 1913 yılında Zonguldak Posta Müdürlüğüne atandı.
Denize nazır yazıhanesinde çalışırken Rus harp gemilerinin yaklaşmakta olduğunu gördüğünde durumu derhal telgrafla İstanbul'a bildirerek Hamidiye ve diğer savaş gemilerinin acilen gelmesini ve Rus donanmasına ağır kayıplar vermesini sağladı. Bu vesile ile Padişah tarafından Mecidiye Nişanı ile onurlandırıldı.
1914-1915 yıllarında Bandırma'da, Mustafa Kemal ve Mareşal Liman Von Sanders Paşa ile beraberken, iletişimdeki başarılı hizmetlerinden dolayı Von Sanders tarafından da 'Siyah Beyaz Cross' nişanı ile taltif edildi.
1916-1917 yıllarında Samsun ve 1919'da Çanakkale'de görev yapan Nahman Varon, 1921 yılında emekli oldu, İstanbul'a yerleşti ve ticaretle uğraşmaya başladı.
1940-44 döneminde Balat Or Ahayim Musevi Hastanesi Vakfı Mütevellisi tayin edilen Nahman Varon, 12 Ağustos 1959 tarihinde vefat etti.
Değerli müzisyen Nino Varon'un büyükbabası olan Nahman Varon, Ulus Sefarad Musevi Mezarlığında gömülüdür.

Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih 




Muhiddin Paşa

21 Haziran 1921 Zonguldak`ın kurtuluşu sırasında bölgenin en üst komutanı olan Muhiddin Paşa o sıralarda 51 yaşındaydı.
21 Eylül 1920’de kabul edilen bir kararname ile kurulan Kastamonu ve Bolu Havalisi Kumandanlığına komutan olarak atanan Muhiddin Paşa, 12 Kasım 1920 tarihinde bölgedeki askeri birliklere gönderdiği yazıda, Kastamonu Vilayeti ile müstakil Sinop, Çankırı, Bolu ve Zonguldak livaların Kastamonu ve Bolu Havalisi mıntıkasında bulunduğunu bildirerek bu bölgelerde bulunan askeri birliklerin kendisine bağlı olduğunu, her türlü harekat ve asayişten kendisinin haberdar edilmesini ve birliklerin silah ve cephane ihtiyacının da komutanlıkça temin edileceğini bildirdi.
Muhiddin Paşa’nın görev yaptığı 30 Eylül 1920- 27 Ekim 1921 tarihleri arasında bölgede asayişin sağlanması için ordu birlikleri ve askerlik şubeleri yeniden düzenledi. Aldığı tedbirlerle müdafaa kabiliyetine haiz olmayan orduyu harbe kabiliyetli bir hale getirdi.
Alemdar Gemisinin kahraman mürettebatı Fransızları esir alınca Muhiddin Paşa, Fransızların ciddi bir harekete geçeceği anlayıp akıllı bir siyaset izledi. Muhiddin Paşa bu hadisede Dahiliye, Hariciye, Müdafaa-i Milliye makamları arasında yazışma trafiği oluşturarak bir oyalama taktiğine gitti.
Ayrıca Ereğli ve Zonguldak makamları gelişmeler karşısında telaşa düşmüşlerse de,
Muhiddin Paşanın sarsılmaz iradesinden cesaret aldılar. Muhiddin Paşa kesin sonuca varmak için Ankara ile haberleşmelerde bulunup, Zonguldak mutasarrıfı Nusret Bey’e Fransızları oyalaması gerektiğini bildirdi.
Ankara'dan cevap alıncaya kadar Zonguldak Mutasarrıfı Nusret Bey , Muhiddin Paşa'dan aldığı direktiflerle cesaretli bir tavır gösterip bölgedeki Fransızları oyaladı. Böylece hem milli menfaatimizi ve hem de halkın can ve mal güvenliğini korudu.
Muhiddin Paşa Zonguldak'ta bulunan sivil Fransızları gizlice milli kuvvetlerin kontrolüne aldırarak her ihtimale karşı elde rehin tuttu.
Kasım 1921'e kadar Kastamonu ve Bolu, Zonguldak havalisi komutanı olarak kaldı sonra Adana`ya geçti. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi. Cumhuriyet`in kurulması ile Milletvekili oldu.
Muhiddin Paşa 1870, İstanbul’da doğdu Babası, Edirne Evkaf Muhasebecisi Şevki Bey, annesi Fatmatüzzehra Hanım'dır. 1885 yılında girdiği Harp Okulu'ndan 1888 yılında Teğmen rütbesiyle mezun oldu. Aynı yıl Harp Okulu'nda öğretmen yardımcılığına başladı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na da katıldıktan sonra tekrar Harp Okulu'nda öğretmenliğe döndü ve 1905 yılında sürgüne gönderilene kadar bu görevini sürdürdü. Öğrencilere padişah II. Abdülhamid aleyhinde görüşler aşıladığı gerekçesiyle 1905 yılında rütbesi geri alındı ve önce Fizan'a, ardından Diyarbakır'a ve Erzurum'a sürüldü.
1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanı ile gelen af dolayısıyla rütbeleri iade edildi. Önce Deniz Mektebi'ne müdür oldu, sonra Harbiye Nazırlığı Piyade Dairesi 1. Şube Müdürlüğü'ne atandı. 1909 yılında Mahmut Şevket Paşa'nın yaveri oldu, aynı yıl Beyoğlu mutasarrıflığına atandı. Beyoğlu mutasarrıflığı yaptığı dönemde İttihat ve Terakki üyesi Fuat Bey'i bir spor kulübü kurmaya teşvik etti ve kuruluşunu hızla onayladığı Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nün kurucuları arasında yer aldı.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 1912 yılında Miralay, 1916 yılında Mirliva rütbesine terfi etti. I. Dünya Savaşı'nda Aralık 1916 - Şubat 1919 arasında Hicaz Kolordu Komutanı olarak görev yaptı. Savaşın sonunda İngilizler tarafından tutsak edilip Mısır'daki esir karargahına götürüldü. 9 Eylül 1921 tarihinde esaretten döndü ve Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Ankara'ya geçti.
Kurtuluş Savaşı'nda Kasım 1921'e kadar Kastamonu ve Bolu havalisi komutanı, 1 Kasım 1921 - 7 Ekim 1922 arasında Adana ve havalisi komutanı olarak görev aldı. Adana ve civarını Fransızlardan teslim aldıktan sonra şehrin kumandanı ve valisi oldu. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi. 7 Ekim 1922 tarihinde Tahran büyükelçisi, 1925 yılında Kahire büyükelçisi olarak görevlendirildi. 24 Eylül 1928 tarihinde askerlikten emekliye ayrıldı ve Dışişleri Bakanlığı kadrosuna geçti. TBMM IV., V. ve VI. Dönem Kars Milletvekilliği yaptı.
3 Ekim 1940 günü öldü. Ankara Hava Şehitliğinde gömülüdür.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak 



Zonguldak’ın Kurutuluş Savaş Kahramanları 

1.Dünya Savaşı sonrasında tamamen hakimiyetini kaybeden Osmanlı Devletini parçalamak ve aralarında taksim yapmak maksadı ile ilk hedef, devletin yönetiminin olduğu İstanbul’un işgali idi.
İstanbul’u hakimiyeti altına alan İngilizler, Sevr anlaşmasında çizilen haritayı uygulamak için aralarında anlaşmıştı.
İşgal kuvvetlerinin en önemli hedeflerinden biri de Zonguldak idi. Anadolu’da tek taşkömürü yatağının ivedilikle ele geçirilmesi , Anadolu’daki milis kuvvetlerinin ihtiyacı olan kömürü engellemek, buradan kömürün sevk ve idaresini kontrol altına alınması şarttı. Bu nedenle bizzat Osmanlı Sarayından alınan onay ile Fransızlar Zonguldak’a çıkarma yaptılar.
Bütün bu gelişmeler Kurtuluş Savaşının başkomutanı ve koordinasyonun başı olan Mustafa Kemal Paşa tarafından takip ediliyordu.
Anadolu’nun dört bir tarafında kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti mensupları ile telgraflar vasıtası ile iletişimde olan Mustafa Kemal; bölgede görev yapan komutanlara ne yapmaları konusunda emirlerini telakki ediyordu .
Zonguldak’ın kurtuluşunda önemli rol oynayanlardan biri de Tunalı Hilmi idi. 1919 yılında Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı olan Tunalı Hilmi , 1920’de İstanbul'un İtilaf Kuvvetleri tarafından işgal edilip meclis çalışamaz hale gelince Anadolu'ya geçerek Büyük Millet Meclisine katıldı.
Düzce Ayaklanmasının bastırılmasında ve Karadeniz Ereğli'sini işgal etmek isteyen Fransızlara karşı direnişin örgütlenmesinde görev aldı. Bölgede Müdafa-i Hukuk Cemiyeti örgütü kurulması ve mücadelesine katkı sağlamıştır. Tunalı Hilmi daha sonra Zonguldak’ın ilk milletvekili olmuştur.

Fransızların Zonguldak’a asker çıkarmasından sonra , onlara ilk postayı koyan İpsiz Recep idi. “İpsiz” lakabı ona, işsiz güçsüz ,başıboş gezmesinden dolayı verilen lakap idi. O yıllarda hamalların üstünde mutlaka ip bulunduğundan , en aşağı düzeyde bir iş kolu olan hamalların bile ipleri olması, onun olmamasına atıf ile işsiz güçsüz gezenlere ipsiz denilmiştir. Oysa İpsiz Recep kaçak kömür işi yapmaktadır. Bu yüzden sık sık Zonguldak’a gelerek , sokaklarında dolaşırdı. Bir gün bir cuma namazı çıkışı Yeni Cami civarlarında devriye gezen Fransız askerlerine posta koydu. Onlara Laz İsmail ile birlikte saldırdı. Fakat askerler takviye birlik çağırarak İpsiz Recep ve Laz İsmail'i tutukladılar.. Bu olay belki de Zonguldak’ta Fransızların niyetinin sanıldığından çok farklı olduğu anlaşılmasını sağladı. İpsiz Recep'in de daha sonra kuracağı 150 kişilik çetesinin de başlangıcı oldu. İpsiz Recep’in çetesi bölgede işgal kuvvetlerine çok büyük zayiatlar vermiştir.

Zonguldak’ın işgalden kurtulmasında belki de en önemli hamleyi yapan Zonguldak-Bartın ve Havalisi Cepheleri Komutanı Albay Cevat Rıfat Bey’dir. Bartın Cezaevinde bulunan tutukluları çıkartarak bölgede milis kuvvetleri oluşturması, Zonguldak’taki Fransızların Filyos Vadisine çıkartmayarak yayılmalarını engellemesi ve Kurtuluş Savaşı’nın ilerleyen safhalarında kazanılan savaşlarla, Fransızların Zonguldak’ta artık güvende olmayacağı kanısını , baskıları ile hissettiren Cevat Rıfat Bey , daha sonra İstiklal madalyası ile ödüllendirildi.

Zonguldak’ın Kurutuluş Savaşı’ndaki en önemli olaylarından biri de Alemdar gemisi olayı idi. Kurtuluş Savaşının tek deniz savaşı Zonguldak'ın önlerinde gerçekleşti.
1921 yılının ilk günleri. Anadolu’da büyük fedakarlıklarla yapılan mücadelede, cephane eksiği kendini iyiden iyiye hissettiriyordu. Rusya’dan alınabilecek silahları taşımak için kullanılan küçük takalar hem yetersiz kalıyor hem de gidiş gelişleri uzun zaman alıyordu.
Ankara, Karadeniz’den yapılacak nakliyatı sağlayacak bir geminin İstanbul’dan kaçırılmasını kararlaştırdı. Seçilen gemi alemdar römorkörü idi. Alemdar silahlanmaya uygun büyük bir tekneydi. İstanbul’daki teşkilat sayesinde, Deniz Yüzbaşısı Adil Bey geminin çarkçıbaşılığını üstlendi, personel de güvenilir kimselerden seçildi ve Alemdar'ın İstanbul’dan kaçırılma planlan hazırlandı. Gemi Zonguldak açıklarına geldiğinde pusu kuran Fransız gemisi ile karşılaştı. Aralarında çatışma çıktı. Bu çatışmada geminin dümeninde olan Recep Kahya vurularak şehit düştü.
Alemdar Gemisi olayı asıl geminin Ereğli Limanına çekilmesinden sonra yaşanan gelişmeler Zonguldak’taki kurtuluş mücadelesinin gelişmesi açısından daha önemlidir. Fransızlarla yapılan esir pazarlıklarında bir çok taktik geliştirerek halkın ve ordunun güveni kazanılmıştır.
Daha ismini sayamadığımız bir çok bilinmeyen kahramanları vardır. Bunlardan biri de Zonguldak’a 1917’de doktor olarak atanan Nihat Arkat‘tır. Fransızlar, Zonguldak‘ı işgal edince , kendisi de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine katılır. Hükumet Konağı henüz İstanbul'a bağlı olduğu için ve Fransızlar İstanbul'dan bizzat icazet alarak Zonguldak‘a asker çıkardığından dolayı ,hükumet tabipliğinden ayrılır. Zonguldak Belediyesine geçer. Buradan da anlıyoruz ki ; belediye ile diğer kurumlar ayrı taraflarda. Zonguldak Belediyesi Mustafa Kemal tarafında olduğu anlaşılıyor,
Kurtuluş Savaşı sırasında Derviş Nihat Arkat, Zonguldak Limanı'na gelen İtalyan ve Fransız gemilerinde Müslüman olan askerlerle gizli gizli iletişime geçerek; onlarla iş birliği yapıp, silah ve mühimmat tedarik etmeye başlar.
Bu silahlar ilk önce Zonguldak Limanı'na gelen kömür gemileri ile gizli gizli İnebolu'ya, oradan da Kuvva-i Milliye ordusuna gönderilmekteydi. Silahlarla birlikte kaçak yollarla kömür de yollanıyordu.
Zonguldak‘ın yönetimi Fransızların kontrolünde olduğundan, devlete ait kurumlarda, İstanbul‘un gönderdiği Padişah'a bağlı memurlar vardır.
Zonguldak‘ta görev yapan bir maliye memuru , Dr. Nihat Arkat‘ın Anadolu‘ya Mustafa Kemal’in askerlerine silah kaçırdığını öğrenince telgraf ile İstanbul'a şikayet eder. Hemen 15 arkadaşı ile birlikte haklarında idam kararı çıkınca ,o sıralarda daha güçlü örgütlenen Devrek Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine sığınırlar. Orada Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin başında Müftü Abdullah Sabri Efendi vardır.

Devrek Müftüsü Abdullah Sabri Efendi , Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin Zonguldak’ta kurulmasında öncülük yapan ve Zonguldak halkını saraya değil de Ankara’ya destek vermesi gerektiğini , hocalık sıfatını da kullanarak anlatması çok önemli bir hamle idi. Böylelikle o dönem için Zonguldak’taki Osmanlı Sarayına bağlı bürokratlarının etkisini azaltmış oldu. Daha sonra Düzce Ayaklanmasını bastırmak için orduya katıldı.

Bütün bu sürecin sonunda Fransızlar 21 Haziran 1921 Salı günü Zonguldak’ı terk etmek zorunda kaldılar.

Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih


Abdullah Sabri Efendi


1870 yılında Devrek`te doğdu.

Ana adı Dudu ,baba adı ise Mehmet

Devrek’te bulunan medresede eğitim gördü.

Abdullah Sabri Efendi, Devrek müftüsü olarak görev yaparken Fransızlar Zonguldak`ı işgal etmişti.Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkmış ve kurtuluş mücadelesi başlatmıştı.Bu durum Zonguldak`ta ikilem yaratmıştı.Anadolu‘dan gelecek haberleri takip edenler ile Istanbul Saray`a bağlılığını devam edenler arasında.

Fransızlar .Osmanlı Sarayı ile anlaşma gereği Zonguldak`ta ki maden ocaklarını “koruma amaçlı burada oldukları” propagandasını yapmasına ramen; giderek burada yönetime el koymaya başlamışlardı.Cami bile yaptırmak için onlardan izin alınmaya başlanmıştı.

Bu durum (bazı) Zonguldaklıları rahatsız etti.

Aslında Fransızların amacı bana göre; Yunan Askerlerinin ,Ankara`dan önce Zonguldak`a kadar geleceğini ve maden ocaklarını ele geçireceğini, bu nedenle kendi çıkarları doğrultusunda buranın kontrolünü ele almak maksadıyla buradaydılar.
Rusya`nın da her an Zonguldak`a asker çıkarma ihtimali olabilirdi.Yani Istanbul`da yapılan anlaşma ile tavşana kaç,tazıya tut taktiği ile aslında esir olan vahdettin`e her şeyi kabul ettiriyorlardı.

Yunanlar, hem kendi kömür ihtiyacı , hem de Anadolu’ya kömür sevkıyatını durdurmak için ,ilk ulaşmak istediği yerlerden biri Zonguldak`tı.
Ayrıca Zonguldak onların eski antik kentlerinden biriydi.
Kömür, o tarihte savaş koşullarında en çok aranan madenlerden biriydi.Kurtuluş Savaşı boyunca Zonguldak`tan Kastamonu`ya ,oradan da “Kurtuluş Yolu“ dedikleri ,İnebolu-Ankara arasında kağnılarla kömür taşınmıştı.
Anadolu`nun her yerinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ;yani Kuva-i Milliye hareketi başlamıştı.
İşte bu esnada,Devrek Müftüsü tavrını belli etti.Mustafa Kemal`in yolundan kurtuluş mücadelesi Zonguldak`ta hemen başlatılmalıydı.
Milli Mücadele'nin başlamasıyla, milli harekatın yanında yer aldı. Devrek Kaymakamı Şükrü Bey'in başlangıçtaki menfi tutumuna rağmen Milli Mücadele'nin hedef ve amaçları konusunda halkı aydınlattı.
Camilerdeki konuşmalarının yanı sıra, Devrek Millet Bahçesi`nde de mitingler düzenledi.
Devrek Ulu Cami önündeki Hükumet Konağının yanı başındaki kavak ağacının başında, kılıç kuşanmış ve elinde sancak-ı şerif tutar halde bir masaya çıkar, konuşmaları ile halkı Milli Mücadele'ye, Mustafa Kemal'in yanında yer almaya çağırırdı. Abdullah Sabri Efendi, Devrek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti`nin kuruluş ve faaliyetlerinde de görev alarak, Ankara Fetvasını da Devrek Müftüsü olarak tasdik etti.
Halkın baskısıyla kaymakam da İstanbul ile ilişkisini kesti.

Abdullah Sabri Efendi`nin Devrek halkına seslenişi :
“Muhterem Cemaat; Türk Yurdumuzda bugünden itibaren kurtuluş Savaşı başlamıştır. Şimdi ise alacağınız karar ve çekeceğiniz telgrafla kadınımız, kızımız, topumuz, tüfeğimiz ile Mustafa Kemal`in yanında yer almalıyız. İşte vatan elden gidiyor. Hep beraber kurtaracağız”

Fransızlar; Zonguldak`ta ,Ereğli`de ,Çaycuma ve Devrek`te örgütlenen Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ve Kuva-i Milliye Hareketine katılanları görünce ve Anadolu’da ki mücadelenin Türkler lehine geliştiğini gördükten sonra sesiz sedasız 21 haziran 1921`de Zonguldak`tan ayrılmışlardır.

Soyadı Kanunu ile Abdullah Aytaç ismini aldı.1920 ile 1921 arasında daha henüz Zonguldak il olmadan TBMM birinci dönem Bolu Milletvekili olarak yerini aldı.

80 yaşına kadar yaşayan Abdullah Sabri Efendi (Abdullah Aytaç) 8 ocak 1950 yılında hayatını kaybetti.
Evli ve 7 çocuğu bulunmaktaydı.
Yeşil kurdele
Abdullah Sabri Efendi`nin fotoğrafında da görüldüğü gibi madalyası göğsünde asılıdır. İstiklal Savaşı`nda cephede savaşmış Milletvekillere verilen Kırmızı-Yeşil kurdeleye alanların listesinde adı geçmemektedir.
Göğsünde asılı madalyanın ,cephe gerisinde olup savaşa katkı sağlayanlara verilen Yeşil Kurdeleli madalya olduğunu tahmin ediyorum.

Hayati YILMAZ
Zonguldak Tarih 

Nimet Efendi

1920 Ereğli Rüştiye (Ortaokul) Öğretmeni Nimet Efendi`nin halka hitaben konuşmasından;

Gaziler ve Kahramanlar!

Dinimize göre esir bir hükümdara itaat caiz değildir. İtaat eden Peygamberimizin istediği ümmet değildir.

Büyük tehlikeyi önlemek Kuvva-i Milliye ruhuna sadık kalmakla kabil olacaktır. Çanakkale ve İzmir-de akan kanlarla, Batı Anadolu'nun tarihi sınırı çiziliyor. Biz de akıtacağımız kanlarla bu sınırı tamamlayacağız. Karadeniz sahilini kanımızla yalazlayacağız. Misakımız bu olacaktır.
Pek yakında bu toprakta yükselen kurtarıcının, Mustafa Kemal'in emrinde 1200 yılından beri uğrunda mücadele ettiğimiz İslam Dininin bugün içimizde yanıp tutuşan meşalesi bizi gazamızda kutsal savaşımızda muvaffak ve muzaffer kılacaktır. Çünkü hak uğrunda, vatan uğrunda, din uğrunda, millet uğrunda savaşıyoruz. Cenabı Hak bizimle beraberdir.

1920
Nimet Efendi
Ereğli Rüştiye Öğretmeni

Daha henüz hakimiyetin Saray ve Ankara Hükumeti tarafından net şekilde belli olmamasına ramen, tarafını seçerek bu konuşmayı yapmaktır Türklük.Vatanperverlik.
Öyle İngilizlerin elinde fetvalar veren, Istanbul`dan halkı işgale karşı gelmemeleri için Anadolu`ya ikna etmeye yollanan hocalara benzemez bu.
(Bu konuyu çok iyi işleyen bir zamanlar TRT`de yayınlanan Tarik Bugra`nin aynı adlı romanından uyarlanan "Küçük Ağa" dizisini seyretmeyenlere seyretmesini öneririm.
Istanbul`dan halkı işgale karşı koymamaları için Anadolu`ya yollanan bir hocayı canlandıran Çetin Tekindor, Anadolu`daki yaşananlara bakınca kendini Kuva-i Milliyeci olarak bulur.Bu dizide Aydan Şener ise hocanın hanımıdır.)

Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih 

LAZ EMİN (Emin Şef)

Anadolu demiryolu ağından bağımsız ,sadece Ereğli içerisinde çalışan dar hatlı şimendifer hattı II. Abdülhamit zamanında çekildi.1876`da kurulan Kozlu,Çatalağzı dekovil hatları yeniden dizayn edilerek lokomotifler ile çekilmeye başlandı.Bu da şirket bünyesinde küçükte olsa istasyonlar kurulmasına neden oldu.Bu istasyonlarda da o dönem kuralları ile Gar Müdürleri gibi mesleklerin çıkmasına neden oldu. Fotoğraftaki kişi,Fransızların işlettiği Ereğli Şirketi`nde (Société ottomane D`Héraklée) Gar Şefi olarak çalışan Laz Emin`dir. (Emin Erkişi, 1934)
Laz emin ismini Zonguldak tarihinde bir kaç yerde duyuyoruz.
İlki 1919; Fransız işgali sırasında,Fransızlara direnen ilk kabadayı takımından olmasıdır. İpsiz Recep ile birlikte adı geçer.
İkinci olarak maden İşçilerin eylemlerinde adı geçer.
7 Temmuz 1923 tarihinde İşveren ile işçiler arasında imzalanan ilk toplu sözleşme olarak adı geçen mücadelenin öncüsüdür.
Bugün Genel Maden İş Sendikası`nın (GMiS) ilk onursal başkanı olarak kabul edilmeli.
Laz Emin ,Ereğli Şirketi`nde çalışırken işçiler tarafından öncü seçilmiş daha sonrada işverenler tarafından baskıya uğramıştır.
Geri adım atmayan Emin Şef, daha sonra işten çıkartılır.Buna ramen işçiler mücadeleye devam eder ve yine öncüleri kendisidir.
Eylem sırasında acemi işçilerle çalışmaya devam eden şirket, bir süre sonra madende kazalar meydana gelmeye başlayınca, Emin Şef`e para teklif ederler. Kurtuluş Savaşı`nda, Fransızlara ilk postayı koyan Emin Şef, tabi ki bunu kabul etmez.Böylelikle şirket Temmuz ayında masaya oturmak zorunda kalır.

İşçiler, haklarını alıp tekrar ocaklara dönmüş fakat Emin Şef artık işsizdir.
Fransız şirketinden istenen işçi haklarının yanında ,Emin Şef`in tekrar işe alınmasının istenmesi düşünülmemiştir.
1923`den daha önce de işçiler eylemler yapmıştı.Özelikle 1909,1911 yıllarında greve gitmişlerdi, fakat ilk defa toplu sözleşme imzalamaları,Türkiye Cumhuriyeti Kurulma aşamasında gerçekleşir.Herhalde Fransız Şirketi Ankara Hükumetine şirin gözükmekten başka çare bulamamıştı.
Artık cesaret aldıkları Istanbul`da Saray yoktur.Karşılarında Türkiye Büyük Millet meclisi ve halk adamı Mustafa Kemal vardır.
1.dönem ,TBMM`de sürekli işçi ücretlerinin azlığını gündeme getiren,Zonguldak`ı temsilen Bolu milletvekilleri Tunalı Hilmi ve Devrekli, İbrahim Sadri Efendi gibi vekiller ,Maden kanununda bir takim yenilikler getirilmesini sağladılar.
Emin Şef; Nam-ı diğer Laz Emin, 1934`de ailesi ile birlikte "Erkişi" soyadını aldı.1931 yılında Atatürk`ün Zonguldak`a gelişi sırasında makam şoförlüğünü yapan Mustafa Erkişi ile akraba olduğunu düşünüyorum.

Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih. 

Ahmet Talat Efendi

1921 Haziran ayında Zonguldak'a ilk maarif müdürü )Milli Eğitim Müdürü) olarak atandı. Atama kararı Ankara Hükumeti tarafından verildi.
O sırada hem İstanbul`da bulunan Hükumet hem de Ankara`da Mustafa Kemal`in başında bulunduğu Kuva-i Milliye`nin atadığı memurlar şehirlerde kurumun başına iki müdür atanmasına neden oluyordu.
İstanbul Hükumeti Bolu Kazası olan Zonguldak'ı sancak yapıp bir takım atamalar yapınca , 15 gün geçmeden Ankara Hükumeti`de Zonguldak`ı müstakil mutasarrıflık yapmış ve defterdar ile polis müdürü ve komiserler atamıştır. Kastamonu Valisi, Kütahyalı Cemal Beye Ankara Hükumeti yanlısı olduğu için Istanbul Hükumetinin atadığı memurları kabul etmeyip ,yerine kendi memurlarını atamış, Ahmet Talat Efendi`yi ise Zonguldak`a Maarif müdürü olarak göndermiştir. Böylelikle Zonguldak`ta ilk defa Milli Eğitim Müdürü atanmış olur.

Ahmet Talat ONAY 1885 yılında Çankırı’nın Perdedar mahallesinde dünyaya geldi.
Babası Çankırılı Hacı Saraç ailesine mensup Hafız Numan Efendi, annesi Afife Hanım’dır. Büyük dedelerinden Numan Münif Efendi kadılık ve müderrislik yapmıştır. 13 yaşında kaybettiği babası ilk hocasıdır. Ondan Kuran dersleri alarak üç yılda hafız olmuştur. Temmuz 1911’de Ayşe Hanım ile evlenmiş, bu evlilikten dünyaya gelen çocukları “Nilüfer, Orhan, Onay, Ülker” kısa aralıklarla vefat etmiştir.Daha sonra baldızının 2 yaşındaki kızı Yıldız Onay Işık'ı evlat edinmiştir. İlköğrenimini Çankırı’da yapar. 1905’de Kastamonu İdadisi'ne devam eder, son sınıfı Ankara’da okuyup, Temmuz 1907’de mezun olur. 1910'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirir. 1910 Kasım'ın da açılan sınava katılarak Kastamonu Sultanisi Edebiyat ve Felsefe öğretmenliğine atanır. Ekim 1912’de Kastamonu Sultanisi Tarih Öğretmenliği vekilliğine, 14 Ekim 1914’de İzmir Sultanisi Edebiyat ve Felsefe Öğretmenliğine atanır. Aralık 1917’de Hilali İnas Sultanisi Edebiyat Öğretmenliğine getirilir. 1921`de ise Zonguldak, Milli Eğitim Müdürlüğü göreve atanır.

Zonguldak`a geldiğinde bir handan bozma binanın bir kısmına milli eğitim binası yaparak bacağı kirik tahta bir masa ve tahta bir sandalye ile makam odasını kurar.
Zonguldak`a geldiği günden beri yardımlarla eğitim sorununu çözmeye çalışır.Onun şahit olduğu bir çok okul açılmıştır. Çelikel Lisesi`nin ilk yapılma sözü Mehmet Çelikel tarafından ona söz verilmiştir.Mehmet Çelikel yıllar sonra bu sözünü yerine getirir.
Onay, Çankırı Milletvekilliği de yapmıştır.

Ahmet Talat ONAY Çankırılı olabilir fakat Zonguldak`ın ilklerinden olduğu için çok önemlidir.

Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih


Osman Muhtar Bey`

Alemdar gemisinin çarkçısı (Makine Mühendisi) bir babanın en küçük oğlu olarak Zonguldak`ta dünyaya geldi.
Mümtaz SOYSAL`ın babası Istanbul Beşiktaşlı Osman Muhtar Bey`dir. Gemi Çarkçıbaşı`dır. Bugünkü adı ile “gemi makineleri işletme mühendisi“
Osman Muhtar Bey, Ankara hükumeti tarafından Alemdar'a tayin ediliyor.
Aslında Osman Muhtar Bey Alemdar gemisinin hikayesinde yok,fakat bu gemide görev yapanlardan.
Alemdar Gemisi`nin maketi Ereğli rıhtımında sergileniyor.Hikayesi bambaşka bir hikayedir.
Yinede Osman Muhtar Bey İstiklal madalyası sahibidir.

Osman Muhtar Bey, Osmanlının kaos yaşadığı Istanbul`dan kaçıp Zonguldak`a yerleşiyor,Zonguldak Limanında görev alıyor.Bu sırada Bartınlı bir ailenin kızı ile evleniyor.Mümtaz Soysal`ın annesi, muhtemelen Zonguldak`ta nüfus Müdürü görevi yapan Ahmet Efendi`nin kızıdır.Osman Muhtar Efendi Zonguldak’ta ahşap iki katlı ev yaptırıyor.O zamanlar Zonguldak`ın yeni evleri ahşap yapıda ve genelde iki katlıydı. Alt kat “daha çok kiracı otursun” diye bir kaç bölümden oluşturulurdu.Zira işçilerin ailesi köylerde olduğu için yalnız yaşayan bir çok işçi bu evlerde oturmayı tercih ediyorlardı.
Soysal`ın babasının ilk evliliğinden iki kızı var. Zonguldaklı olan ikinci evliliği, yani Soysal`ın annesi ile yaptığı evlilikten ise 4 çocuğu bulunuyor.Bu çocuklardan en büyüğü Selma Soysal Türkiye`nin ilk kadın matematik profesörüdür. İkinci çocuk yine kız, Süheyla Soysal.O da Hukuk Mezunu. Bir sonraki Yılmaz Soysal Deniz Nakliyat Müfettişi.Sosyal kardeşlerden bildiğimiz Muzaffer Soysal ise gazeteciydi.Zonguldak yerel gazetelerde çalıştıktan sonra Milliyet ve Türkiye gazetesi`de çalışmıştı.
Hepimizin yakından tanıdığı Zonguldak Milletvekilliği yapmış olan Prof. Dr. Mümtaz Soysal ise en küçük kardeştir.
Soysal`ın babası 1948`de emekli olunca, aile Istanbul`a taşınıyor.Baba Osman Soysal 1961`de vefat ediyor.
1929`da Zonguldak`ta doğan Mümtaz Soysal İlkokulu Zonguldak`ta ,liseyi Galatasaray Lisesi`nde bitiriyor.(1949)
Ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (1953) bitirdi. Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü´nde asistan olarak görevliyken fark dersi sınavlarını vererek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden de mezun oldu (1954). 1956'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'de asistan olarak çalışmaya başladı; 1958'de siyasal bilimler alanında doktora çalışmasını tamamladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi'de Anayasa Hukuku profesörü olarak uzun yıllar ders verdi.
1961 tarihinde Anayasa Komisyonu üyeliği yaptı. 1963'te doçent, 1969'da profesör olan Soysal, 1971 yılında aynı Siyasal Bilgiler Fakültesi`nin dekanlığına seçildi. 12 Mart Muhtırası' ndan sonra 18 Mart 1971'de dekanlığı esnasında, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca gözaltına alınıp tutuklandı. 1968'den beri okuttuğu Anayasa'ya Giriş ders kitabında komünizm propagandası yapmakla suçlandı, 6 yıl 8 ay ağır hapis, 2 ay 20 gün Kuşadası'nda emniyet gözetimi altında bulundurulmaya ve kamu haklarından ebediyen mahrumiyete mahkum edildi. Toplam 14.5 ay Mamak Cezaevi`nde kaldı. Mamak Cezaevi`nde iken yazar Sevgi Soysal ile evlendi (Sevgi Soysal 1976 yılında ölmüştür).

1991`de SHP`nin kontenjanından Ankara Milletvekili oldu. SHP-CHP birleşmesi ile yeniden CHP`li olan Soysal, 1961`den bu yana CHP saflarında olduğu partisinden istifa ederek 1995`de DSP`ye geçti.
1995`de de yapılan seçim ile Zonguldak Milletvekili olmuştur,
Daha sonra Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit ile anlaşmazlığa düşerek DSP’den ayrıldı (1998).
2002'de Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni kurdu ve parti genel başkanı oldu.
Hukukçuluğunun yanı sıra gazete yazılarıyla da tanınan Soysal Forum, Akis, Yön, Ortam gibi dergilerde, Yeni İstanbul, Cumhuriyet, Ulus, Barış, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazarlık yaptı. Milliyet gazetesinde 1974'te "Açı" başlığıyla yayımlamaya başladığı köşe yazılarını 1991-2001 yılları arasında Hürriyet'te, 2001'den beri de Cumhuriyet Gazetesi`de yazmaktaydı.
90 yaşındaki Soysal bir süredir Alzheimer hastalığıyla mücadele ediyordu.Eski Dışişleri Bakanı ve Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal, bu sabah (11 Kasım 2019) İstanbul Beşiktaş'taki evinde vefat etti.

Allah gani gani rahmet eylesin

Hayati YILMAZ
Zonguldak Tarih

Kaynak :
Mümtaz Soysal Anıları,
Türkiye`nin ilk Kadın Profesörü Semra Soysal /Hayati YILMAZ
Mümtaz Soysal Biyografi
Sevgi Soysal - Bibliyografya
TBMM kataloğu 



Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR