1935 yılında yapılan Genel Seçimleri demokrasi tarihinde çok önemli bir yer teşkil eder.5 Aralık 1934'te yapılan ve kadınlara milletvekili seçilme hakkı veren anayasa değişikliği sonrasında yapılan ilk milletvekili seçimleridir. 383 erkek, 18 kadın milletvekili seçilmiştir. Ayrıca Cumhuriyet Halk Fırkası 'nın bu isimle katıldığı son seçimdir. Bu seçim aynı zamanda da Atatürk’ün sağlığındaki son seçimdir.
8 Şubat‘ta yapılan seçimlerde, Zonguldak‘tan 10 milletvekili meclise girdi. Bu vekillerden biri de Recep Zühtü'dür. Aynı gün (8 Şubat 1935) Atatürk, Recep Zühtü‘ye "Soyak" ismini layık görmüştür. Soyak ismi “soylu” anlamındadır.
Recep Zühtü, 1893 yılında Manastır’da dünyaya geldi. Babası Hasan Basri Bey, annesi Fatma Hanım’dır. İdadi(Lise) mezunu olan Recep Zühtü, 1912’den itibaren asteğmen olarak pek çok cephede savaştı. Yunanlara esir düştü,23 gün sonra kaçarak İstanbul'a geldi. Sina Cephesine katıldı., Gaza Muharebeleri sırasında yaralandı.
ALİ GALİP OLAYINI BASTIRIYOR.
Recep Zühtü Bey, Haziran 1919 tarihinde Amasya’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın yanına gelerek Millî Mücadele’ye katılmıştır.3. Kolordu Yaveri sıfatıyla, Malatya‘ya gelerek Sivas Kongresini basmak isteyen İngiliz işbirlikçileri Kürt Teali Cemiyeti ile Malatya Valisi Ali Galip‘in oyununun önlenmesinde önemli rol oynar.1928 tarihinde kurulan Türk Eğitim Derneği’nin (TED Koleji) kurucu üyeleri arasında yer almış, 1933 senesinde kurulan Eskişehir Şeker Fabrikası’nın yönetim kurulu üyeliğini yapmıştır.
FATMA MEDİNE HANIM HAYATINA GİRİYOR.
Recep Zühtü Bey Fatma Medeniye Hanım
Atatürk‘ün çevresinde olanların çoğu evlenmemiştir. Herhalde bunda görevleri gereği aldıkları karardan kaynaklanmıştır. Fakat yaşadıkları ilişkiler vardır. Recep Zühtü Bey 10 yıldır Fatma Medeniye (Medine) isimli bir kadın ile yaşamaktadır.
Recep Zühtü , bir arkadaşının düğününde Fatma Medeniye adlı, henüz 20'li yaşlarında çok güzel bir kadınla tanışmıştı.
Fatma Medeniye Hanım, Sultan Vahdeddin'in hat hocası Hattat Mehmet Sabri Bey'in kızı idi. Daha henüz 14 yaşına geldiğinde İstanbul'da yaşayan bir "Hint Prensi" ile evlendirildi. İstanbul işgal edilince Hint Prensi eşinden ayrılarak ülkesine döndü. Fatma Medine 18 yaşındayken yaşlı bir ressamla evlendirildi. Fakat kocası vefat edince tekrar dul kaldı. Talihsiz kadının karşısına bu sefer de Atatürk‘ün yanında yer alanlardan Recep Zühtü çıkmıştı. Aslında kadın hep üst düzey kişilerle ilişki yaşamıştı. Bu da onun lüks yaşama arzusundan kaynaklandığı veya ailesi tarafından böyle hayata itilmiş olabileceği izlenimi veriyor.
İzzetabat Kasrı
Recep Zühtü de zaten evlenme sözü verdiği bu kadına lüks hayat yaşatıyordu.
Ona İstanbul Boğazı'nda en güzel manzaraya sahip, İzzetabad Kasrı’nı almıştı. Böylelikle Fatma Medine Hanım, 1791’de III. Selim için yaptırılan köşklerin birleştirildiği yalıda yaşamaya başladı. Atatürk‘le tanıştı. Cumhuriyet‘in elit sosyetesine girdi. Resmi olarak evli olmamalarına ramen ilişkileri herkesçe biliniyordu.
MEMLEKET MESELERİNE YOĞUN MESAİ
1930‘lu yıllarda memleket meseleleri ve Atatürk‘ün mesaisi bir hayli yoğundu. Recep Zühtü, Atatürk‘ün tüm yurt içi gezilerine katılıyordu.26 Ağustos 1931 yılında Atatürk‘ün Zonguldak‘a ziyareti sırasında yanındaydı. O sırada Sinop Milletvekili idi.1924,1927 ve 1931 yılında 3 dönem Sinop Milletvekili olduktan sonra bu gezisi sırasında Zonguldak Milletvekili olmaya karar verdi ve 8 şubat 1935 yılında yapılacak olan seçimde, Zonguldak‘tan yer aldı.
İKİ GÜN SONRA HAYATI ALTÜST OLDU.
O zamanki seçimler tek parti olduğu için parti seçimi değil ,milletvekili seçimi olarak yapılıyordu. Bu seçimler iki aşamada yapılıyordu. İlk önce milletvekillerini seçecek olan kişiler seçiliyordu.(Bugün parti içi delege seçimi gibi) Daha sonra da seçilenler, milletvekilini seçiyordu. Fakat vekillerin listesini Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık belirliyordu. Bu sebeple Atatürk ve İnönü "adayları" belirleyerek halkın önüne sunuyorlardı.1935 yıllı seçimleri için Recep Zühtü‘yü Zonguldak’tan vekil adayı olarak belirleyen bizzat Atatürk‘tür. 08 Şubat 1935 yılında seçimler yapılmış; Recep Zühtü Zonguldak Milletvekili olarak, 09 Şubat akşamı Atatürk‘ün masasına davetlidir.
Konuklardan biri (kim olduğu net değil) Recep Zühtü‘nün kulağına sevgilisi hakkında çok ciddi hitamlarda bulunur. Fatma Medeniye Hanım‘ın İstiklal Caddesi‘nde el ele ,kol kola kuyumcuda çalışan bir Yahudi ile görüldüğü, Yahudi çırağın boyundaki kravattan ,kol düğmesine kadar Recep Zühtü‘nün eşyalarını takıp takıştırdığı söylenir. Recep Zühtü bunu duyar duymaz Ertuğrul Yatı‘ndan ayrılır.
Recep Zühtü, gece saat üçte Medeniye Hanım’ın Çengelköy‘deki annesinin evine gelir. Kapıyı açan kadına tek kelime etmeden Medeniye Hanım‘ın odasına çıkar. Aralarında çıkan tartışma sonrasında beylik tabancasını belinden çıkartarak iki el ateş eder. Evden ayrılan Recep Zühtü hemen durumu Kılıç Ali‘ye bildirir. Kılıç Ali‘de Atatürk‘e. Atatürk derhal gereğin kanunlar çerçevesinde davranılmasını emreder. Muhtemelen Recep Zühtü aynı gün teslim oldu. Medeniye Hanım ağır yaralı olarak kaldırıldığı Fransız Pastör Hastanesi'nde 12 Şubat günü vefat ediyor.
Fransız Pastör Hastanesi ve Fatma Medeniye Hanım
Mahkeme aşamasında ilginç gelişmeler var. Recep Zühtü Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Akıl Sağlığı yerinde değil başvurusu üzerine Dr. Fahrettin Kerim Gökay tarafından "Deli Raporu" veriliyor. Böylece davadan berat ediyor. Buna ramen kanunda boşluk olmasından dolayı milletvekilliği düşürülemiyor. Recep Zühtü‘nün 1939 seçimlerine kadar Zonguldak Milletvekilliği devam ediyor.
EN SON GÖRÜLDÜĞÜ YER
En son Atatürk'ün cenazesinde görülüyor. Atatürk'ün cenazesi İstanbul'dan Ankara‘ya getirildiği sırada İsmet İnönü‘nün emriyle trenden indirildiği söylenir. Ve yine İsmet İnönü tarafından bir daha milletvekili yapılmamıştır. Recep Zühtü Soyak‘a ait resmi kayıt en son ölümünden önce yalı satışı ile ilgili resmi evrak ve 1966 yılında öldüğüdür.
İDDİALAR:
Yazılan iddialar ve mahkeme tutanaklarına bakılırsa, bütün bu olanlar aynı akşam ve gece yaşanıyor.
İddialarda, Çankaya Köşkü olarak geçiyor ama ; Ankara‘dan o günün şartları ile aynı gece İstanbul'a gidebilmesi imkansız. Bu yüzden İstanbul Boğazı'nda Ertuğrul Yatı‘da olduğudur. Atatürk'ün sofrası henüz dağılmamış olacak ki; anında haberi oluyor. Recep Zühtü'nün Medeniye Hanım‘ın annesinin evinde olduğunu bilmesi, kısa süre öncesinde birlikte olduğu ,köşke gitmek yerine annesinin evine gittiğidir. Medeniyi Hanım'ın annesinin evinde kaldığına bakılırsa; aralarında sorun olduğu akıllara getiriyor. Zaten uzun mesailer ve yurtiçi gezileri sebebi ile kadını ihmal ettiği ve bu da Medeniye Hanım‘ın yalnızlık çektiğine işaret ediyor. Aslına bakarsanız Medeniye Hanım ilk defa sıradan bir kişi ile ilişki yaşamış. Yahudi olan sevgilisi bir kuyumcu çırağı. 14 yaşından beri zengin varlıklı ailelerle evlendirilen bir kadın, köşkte yaşamasına ramen mutlu olamamış.
Bu konu hakkında araştırma yaparken o tarihlerdeki yayımlanan bir çok gazeteyi taradım. Ne cinayet hakkında yazılan bir yazı gördüm ne de mahkeme hakkında. Bir tek 7 Kasım 1939 yılında Son Telgraf gazetesinde Peyami Safa'nın yazısında buldum. Ben sanıldığı gibi bu durumun Atatürk'ten kaynaklandığını düşünmüyorum. Bu durum ,o günlerde İttihatçı kadroların milliyetçi tutumlarından kaynaklandığını ve geçmişi kahramanlıklarla dolu Recep Zühtü‘yü koruduklarından dolayı yaşandığını düşünmekte deyim. Her dönemde olduğu gibi, Atatürk Dönemi'nde de devlet içinde bir takım ayrıcalıklar yaşandığı, belli kişilerin derin devlet oluşturduğu, bu bazen lidere yönelik suikast olarak, bazen de kraldan çok kralcı gözüken yapılaşmalardan kaynaklandığı kanaatindeyim.
Başka bir iddia ise; bu olaydan sonra da Atatürk'ün Recep Zühtü ile belirli aralıklarla bir kaç kere görüştüğüdür. Fakat görüşmenin içeriği hakkında her hangi bir bilgi yok. Dolayısı ile kanunen suçlu çıkmamış ve yasa boşluğu ile milletvekilliği düşürülmemiş birini Atatürk emri ile düşürmesi doğrumu olur muydu! Olayın gerçekleştiği gün hiç düşünmeden "kanunlar çerçevesinde gereği yapılsın" talimatı verildiğine göre sonradan tavır değiştirmiş olamaz. Kendi hayatını bile hiçe sayıp Atatürk için feda edecek bu kişi ile Atatürk'ün görüşmesi değil, görüşmesinin içeriği önemlidir.
Sırf Atatürk düşmanlığı yapan kişiler ,bu olayda da algı yaratmaya kalkmışlardır. Rıza Nur'un olayın gerçekleştiği günlerde ülkede bile olmaması, uzun süre yurt dışında yaşaması; Rıza Nur'un yazdığı iddia edilen kayıtların 1960 yılında İngilizlerin iadesi ile yurda verildiği gerçeği de ortada. Oysa Rıza Nur 1939'da yurda dönmüştü..
Kadir Mısıroğlu gibi yazarların da aynı iddialarla karalama yaptığını da görüyoruz.
SONUÇ ;
Zonguldak Tarih olarak, Zonguldak Milletvekili olsun olmasın suçlunun cezalandırılması gerektiğini, bir insanın haklı veya haksız öldürülmesini asla tavsif etmiyoruz. Ama şu da bir gerçek ki ; o zamanın kanunları eğer uygulansaydı ve rapor verilmeseydi ,Recep Zühtü'nün asılması anlamına geliyordu. "Hayatı boyunca ülkesi için canını hiçe saymış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna "dolaylı yoldan" neden olmuş birinin, namus öfkesi ile yaptığı bu olaydan dolayı da ölümü ne derece yakışacaktı" diye düşünmeden edemiyorum. Ama hayatı elinden alınan kadın için de adaletin yerine gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Burada bence çelişkim o yıllarda uygulanan idam cezasından kaynaklanıyor. Suçlu veya suçsuz kimsenin hayatını sonlandırma hakkı olmaması düşüncem, idam kararı içinde geçerli olduğu içindir.
Yazı boyunca ben bu çelişkiden kendimi kurtaramadım.
Varın siz söyleyin.