Karadeniz kıyılarında yaşamış, burada denize girmiş insanlar az çok bu denizin huyunu bilir.
Genelde hepimizin bildiği bilgilerdir bunlar;
Mesela,kıyıdan sadece bir kaç metre sonra insan boyunu aşması, her an denizin patlaması,su sıcaklığın hemen değişmesi.
Poyraz ve yıldız rüzgarları estiğinde çok dalgalı ve soğuk, karayel ve lodos estiğinde ise, denizin sıcak olması.
Aynı kadife kumaşa gibi; elinizle ovduğunuzda rengi değişiyor ya ! Karadeniz`de poyraz rüzgarında rengi ve sıcaklığı değişir.
Yazın baktınızki dalgalar Kuzeybatıdan geliyor! O zaman biliyoruz ki deniz sıcaklığı iyidir.
Yine hepimizin bildiği gibi ; denizin tuz oranının oldukça düşük olması.
Bu bilgiler bölge insanları tarafından en çok bilinen bilgiler.Ama ya bilmediklerimiz ?
Bir Zonguldaklı olarak Karadeniz kıyılarında yaşamamıza ramen bu deniz hakkında bilmediğimiz çok şey var.

Daha önce Karadeniz`in tarihi sürecini anlatırken, şu bilgileri vermiştim.
Karadeniz, 6 bin 500 yıl önce bir göldü.İstanbul Boğazı açılması ile, bir iç deniz haline geldi. Doğal olarak göl halindeyken tatlı su olduğundan, İstanbul ve Çanakkale boğazları ile birleşince ,bu göle deniz suyu karıştı.
Göl halindeyken içinde yaşayan tatlı su balıklarının yaşama şansı yoktu. Karadeniz`de yaşayan milyonlarca canlı balık böylelikle öldü. Ölen balıklar dibine çöktü. Bu ölü balıklar Karadeniz`in dibinde son derece zehirli hidrojen sülfür gazına dönüştü.
Bilmediğimiz bilgilerden biride ,Karadeniz`in 200 metreden sonra dibinde yaşam olmayışı.
Yer yer 2250 metre derinliğe sahip bir denizde, 200 metreden sonra yaşamın olmayışı, büyük bir alanın gazdan oluştuğunu gösterir.
(Okyanusun en derin noktası Pasifik Okyanusu'nda, Guam adasının güney batısındaki Mariana Çukurudur.Derinliği tam tamına 11.033 metredir.)

Kardeniz`de oldukça derin bir deniz olmasına ramen, 2000 metre tamamen hidrojen sülfür gazından oluşuyor.200 metreden sonra oksijen bulunmuyor.Karadeniz Teknik Üniversitesi araştırmaları ve Sinop İl Çevre ve Orman Müdürlüğü araştırmalarına göre ,kıyı kesimlerine yakın yerlerde bu derinlik 150 metreye kadar düşüyor.
Kardeniz`i besleyen, dere,akarsu ve ırmaklar ile , 6 büyük de nehir vardır. Dinyeper, Dinyester, Don ,Kuban ve Kızılırmak nehirleri.
En büyük nehir ise Tuna Nehri`dır.
Avrupa`nın bütün kimyasal atıklarını toplayıp Karadeniz'e boşalmasını sağlayan Tuna, tek başına her yıl 203 km küp tatlı suyu Karadeniz'e taşırıyor.Böylelikle Kardeniz`in kirlenmesinde sanayi atıklarının da önemli etkisi oluyor.
Karadeniz`in akarsularla temizlenmesi yerine, daha da kirlenmesinin yanında; bir de diğer denizlerden gelen deniz suyunun olmayışıdır.
Yani; Kardeniz`in okyanusa bağlantısı İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Ceberitarık Boğazı ile sağlanmasına ramen, akıntı olarak Marmara Denizi`nden başka yerden gelen su akıntısı yoktur. İstanbul Boğazı`nın alt ve üst akıntısı vardır. Kardeniz`den üst akıntı ile geçen su, alt akıntı ile geri döner. Çanakkale Boğazı’ndan sadece gideri vardır.
Durum bu olunca, Kardeniz`in kirliliğini de en fazla Marmara Denizi çeker
Kanal Istanbul Projesi`nin , Marmara için ne kadar tehlikeli olduğunu da gösteriyor.Zira bu sefer Karadeniz`in kirlettiği Marmara Denizi`nin iki kat daha kirlenmesi anlamına geliyor.
Eğer Tuna ve Rusya`dan gelen büyük akarsular temiz olsaydı; aslında Karadeniz kendi kendine temizlenebilen deniz olacaktı.
Zira Dünya'nın diğer denizlerinin akıntılarına kapalı olduğu için akarsular sadece suyu temiz tutabilecekti.
Bunun yanında deniz kenarlarına kurulan santrallerde, denizi oldukça kirletmektedir.
Özelikle Zonguldak`ın bir yerleşim yeri olan Çatalağzı`nda kurulan santraller, deniz suyunu oldukça zehirlemektedir.Ayrıca Rusya`nın Karadeniz kıyılarında halen devam eden santral yapımı var.Son 10 yılda Karadeniz kıyılarında 203 HES yapıldı,143 tanesinde yolda.Ayrıca Sinop`a kurulacak Nükleer Santralinde en çok etkileyeceği Karadeniz`in suyudur.
Gelecek kuşaklara biz cehennem bırakıyoruz.
Bu zehirlenme doğal olarak içinde yaşayan balıklara da yansıyor.Bir çok balığın soyu tükenme noktasına geliyor.

Ekolojik sorunlar yüzünden günümüzde uskumru balığı kaybolmuş, palamut ve lüfer miktarı azalmış, hamsi ise aşırı avcılık nedeni ile soyu tükenme tehlikesi altına girmiştir. Çünkü hamsi sadece Karadeniz'e özgüdür. Pisi, kalkan ve çaça azalmış, kofana, torik, çinekop cinsleri tükenmiştir.
Dünyanın en lezzetli balığı hamsinin stoku, boyu ve ağırlığı azalmış, havyarı için avlanan ve nehir ağızlarında yaşayan mersin balığının, kirlilik ve aşırı avlanma sonucu nesli tükenmiştir.
Kardeniz`in bilmediğimiz diğer bir özeliği ise kendine özel iç akıntılarıdır.

Alman bilim adamı Heinrich Berghaus daha 1836 yılında bir harita çizdi.Bu haritada, Kardeniz`in su akıntılarını gösterdi.
Heinrich Berghaus`un oğlu bu haritaları 1892`de güncelledi.
Elimde bir çok harita var..Zaten bu haritadan yola çıkarak Kardeniz hakkında geniş bir araştırma yapma gereği duydum.
Yine dönüp dolaşıp, gelişmiş ülkelerin bilim adamlarını nasıl kullandığını ve kendi memleketlerinden kilometrelerce uzaktaki bir denizi araştırdığını görmekteyiz.
Bu, ülkelerine ekonomik anlamında oldukça gelir sağlıyor.
Zira Heinrich Berghaus`un kariyerinde Alman ordusunda görev yaptığı da ortaya çıkıyor.

Heinrich Berghaus, günümüzden tam 182 sene önce Kardeniz´in akıntılarını hesaplamıştır.Buna göre; kıyısında yaşadığımız denizin oldukça ilginç bir akıntıya sahip olduğunu bize göstermiştir.
Heinrich Berghaus haritasında, Sinop Burnu`ndan direk Rusya`ya yönelen ve buradan kıyı boyunca Balkanlardan geçerek tekrar Zonguldak kıyılarına ,buradan da tekrar Sinop`a kadar dönen bir devir-daim döngü içinde ki akıntıya ”Şeytan Akıntısı” adını veriyor.
Kardeniz`in doğusunda ise Batum`dan kuzeye doğru sürekli bir akıntı mevcut.Sinop-Batum arasında da çift gidiş dönüşlü bir akıntı var.
Heinrich Berghaus, Karadeniz`in dış akıntılarını da doğru hesaplıyor.
Marmara ve Çanakkale Boğazı akıntıları bu haritaya göre; Istanbul Boğazında çift akıntı olmakla birlikte ,az önce bahsettiğim Çanakkale Boğazında sadece Ege’ye doğru bir akıntı yönü gösteriyor.

Kardeniz`in bir diğer özeliği de boğulma vakalarının oldukça fazla olması.Son günlerde “ Rip Akıntısı” uyarısı yapılmakta, boğulmaların önemli nedeninin bu Rip Akıntısı” olduğu vurgulanmaktadır.Ama birde Zonguldak`ta Doğu‘ya doğru bir akıntı mevcut. Kardeniz boğulma vakalarında, boğulanların bedenini genelde kıyıya vermez.Bir çok boğulma vakalarında halen cesetler bulunmuş değil.
İşte bunun nedeni, belki de bu akıntılardan kaynaklanıyordur.Yani boğulan kişinin cesedini ,boğulduğu yerden genelde "Doğu tarafına doğru" aranması gerekiyor. Çünkü akıntı sürekli olarak Doğu’ya doğrudur.Sinop açıklarından da akıntı daha derinlere yöneliyor.
Zonguldak açıklarında boğulan bir kişinin Ukrayna kıyılarında çıkma olasılığı var.Tabi buraya kadar boğulan insanın bedeni sağlam kalırsa.
Kardeniz hakkında bilmediğimiz şeylerden biri de içinde yaşayan tehlikeli canlılar

Türkiye sularında bulunan bir çok deniz anası türü vardır.Türkiye sularının en zehirli ve en büyük türleri Karadeniz sularında yaşamaktadır.Uzun süreli dokunmalarda hafif kızarıklıklara sebep olabilmektedir.Bu büyük deniz anası sıklıkla büyük miktarlarda bulunur ve diğer organizmalar tarafından kullanılan mikrokozmalar olabilir. Karadeniz`de yaşayan ve kıyılarda çok rastlanan türdür.

Balinalar Türkiye sularının nerede ise her yerinde görülmüştür.Fakat deniz turizmi ve deniz taşımacılığı nedeni ile eski zamanlara kıyasla daha az rastlanmakta. Türkiye'de tam çaplı bir araştırma yapılmadığından ne türlerin daha sık görüldüğü hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Köpek balığının en saldırgan türü olarak da bilinen kaplan kum köpek balığı, Karadenizli balıkçıların ağlarına takılan büyük balıklardır. Görünümü ile korkutan bu balık, 3 metreyi aşabilen uzunluğu ile de tüyler ürpertiyor.Tatlı su ya da az tuzlu suya en kolay uyum sağlayan türdür ki ; bunun kanıtı, Kızıl Irmak‘ta yolunu kaybetmiş bir kaplan kum köpek balığı bulunmuştur. Florida'da bir golf sahasında sel sonucu oluşan gölde yaşamını sürdüren ve üreyen köpek balığı büyük belgeselcilerin de dikkatini çekti.

Trakonya: Halk arasında çarpan balığı olarak da bilinen zehirli bir balık türüdür. Amatör balıkçıların genel olarak zehirlenme sebepleri olan bu balık ülke sularımızda yaygındır. Yüzgeçlerinde bulunan iğnelerde felce yol açabilecek zehir bulunmaktadır.

İğneli vatoz, Akdeniz ve Karadeniz yaşar.Kuyruğunda bulunan gizli iğnesini tehlike anında savunma amacı ile kullanır.Bir dalgıcın kalbine saplanarak ölümüne neden olmuştur.Ayrıca bir köpek balığının çenesini deldiği gözlemlenmiştir.
Hazır Karadeniz`den bahsetmişken ,bir başka bilmediğimiz özellikten bahsedeyim.
Balıkçı sandallarının deniz patlağında liman olmayan yerde karaya çıkmaları oldukça zordur.Fakat Kardeniz`in bir özeliği var.
Her "7 dalgada bir" 3-4 dalga suyun durulması olayı.
Mesela 7 dalga çok şiddetli olmasına ramen ,ardından gelen 3 dalga daha sakindir. İşte bu dalgalarda çok hızlı hareket ederek balıkçılar sandallarını sahile çekebiliyor.Aksi halde sandalın alabora olması an meselesi.
Bu olaya MAYNA adı veriliyor.
Zonguldak ve Bartın kıyıları`nın özelikleri vardır.
Mesela; Filyos Irmağı`nın batı kısmında kalan sahiller derin, doğu kısmında kalanlar ise sığdır.Bunun da nedeni yine Karadeniz’de ki akıntının Doğuya doğru olması olabilir.Araştırılması lazım.
Zira ırmağın denize taşıdığı kum oldukça fazladır. Mugada ve Inkum ,Filyos Irmağından etkilenmesinin yanında, Bartın`ın doğusunda kalan Amasra ve Çakraz sahillerini de Bartın Çayı`ndan etkilendiği düşünmekteyim.
Kardeniz hakkında bilmediğimiz bir diğer konu ise, deniz seviyesinin sürekli yükselmesi. Kardeniz hakkında oldukça önemli çalışmalar yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi`nin araştırmalarına göre; her sene 8-9 milimetre yükseliyor. 2011 yılları arasında ise, Kardeniz`in 20 cm yükseldiğini belirtiyorlar.Eğer küresel ısınma ve hava kirliliği oranında değişiklik olmaz ise,ekolojik denge korunmazsa, 2100 yılına kadar Karadeniz'in suları 20 metre kadar yükselebileceği söyleniyor.Ama ben bunu biraz mantıksız buluyorum.Zira eğer Karadeniz göl olsaydı bu olabilirdi.Lakin Boğazlar ile okyanuslara kadar uluşan bağlantısı var.Karadeniz’de ki yükselme otomatikman Dünya`nın tüm kıyılarına yayılacağı için Karadeniz’in diğer denizlerden 20 Metre yukarıda olması imkansızdır.Bu araştırmayı yapan Türkiye`nin Teknik Üniversitesi bunu neye dayandırıyor onu çözmüş değilim.
Biz halen "çevreciler "diye bir ayrı bir örgütmüş gibi ayrıştırıyoruz.Oysa Anayasanın 56.Maddesi der ki; herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.Çevreyi geliştirmek,çevre sağlığını korumak,çevre kirlenmesini önlemek,devletin ve vatandaşların ödevidir.
Yani sadece devlet değil vatandaşa da Anayasa‘da çevrenin kurunması husunda yetki vermiştir.
Aynı Anayasa‘da 42.Madde‘de deniz,göl ve akarsu kıyılarının sahil şeridinin kamu yararına açık alanlar olması zorunluluğu getiriliyor.
Zonguldak sahilleri, halka kapalı olan en fazla ildir.
Kardeniz hakkında pek bilmediğimiz bir diğer konu ise depremlerdir.
Zonguldak açıklarında,Istanbul ve Sinop`a kadar paralel uzanan bir hat var.
Deprem Dairesi Başkanlığının, haritalarına göre ,son 100 yıl içerisinde Karadeniz fayı üzerinde büyüklüğü 5 ve 5'den büyük 4 deprem olduğunu gözüküyor.
Bunların en büyüğü 6.6 büyüklüğündeki, 1968 yılında yaşanan Amasra-Bartın depremidir. Amasra-Bartın'da, karadan yaklaşık 10 kilometre açıkta oluşan deprem 29 kişinin ölümüne, 2 bin 100 binanın yıkılmasına, küçük çapta tsunami oluşumuna neden olmuştur.

Sonuc;
Zonguldak`ta bir üniversitemiz olmasına ramen yeterince araştırma yapılmadığını görüyoruz.Oysa gerekli araştırmalar yaparak bölgeye katkı yapılması ve siyasetin üstünde, bunu kamuoyu ile paylaşması,devlet kurumlarının da bu araştırmalara önem vermesi gerekiyor.
Bilim adamlarımızı politize etmeden,Türkiye`nin çıkarları doğrultusunda kullanmak ,gelecek kuşaklara aktaracağımız en büyük servettir.
Tarihler boyunca gördük ki;gelişmiş zengin ülkelerin ilk yaptığı şey bilim araştırmaları ve buna uyulması olmuştur.
Batı devletleri daha sanayiye geçmeden önce, ipek yolu Ticaret yoluna "alternatif yol keşfetmek" için denizleri kulanmıştı.Bu Dünya`nın yuvarlak olduğunu kanıtlayan Macellan‘ın Dünya turunu getirdi.
Denizcilere bilim adamları eşlik etti.
Gittikleri yerlerden her türlü bitki,toprak,altın gibi bir çok ürünü incelediler.
işgallere gittiler ve cevherleri işlediler.
Bütün bunlar olurken biz ne yapıyorduk ?Padişahın isteğine göre din alimlerinin fermanları yayınlamaktan başka ?
Bugün dahi, daha biz kendi içimizde kime güveneceğimizi tartışırken adamlar 200 sene önce Türk topraklarında jeoloji araştırmalar yapıp toprağın yapısını,dağlarını incelemiş ovaları ve vadileri belirlemişler. Demiryolları güzergahını belirleyerek, Osmanlı Padişahlarına projeler sunmuş,bize demiryolu hattı ve buharlı makineler satmışlardır.
Gelişmiş ülkelerde yaşayan halkların rahat bir ömür sürmesi bu yüzdendir.
Bugün bu kazandıkları paralarla yaptıkları alt yapı çevre düzenlemesi bile bizim toplam gelirimizi aşıyor.
Sadece parklara bahçelere yaptıkları çimlerin bakımı bile bizim devlet kurumunda çalışan insanların maaşlarını ödeyecek tutarda.
İşin acı tarafı bu rahatlıkları bizim gibi ülkelerden elde ettikleri ganimetlerden kaynaklanıyor.
Oysa Kardeniz`in altında 715 Milyar dolar servet yatıyor.Yüzlerce yıl yetecek bir gaz mevcut.
Sinop İl Çevre ve Orman Müdürlüğü Çevre Yönetimi ve ÇED Planlama Şubesi Çevre Mühendisi İsmail Taşkıran, uzun bir kıyı şeridine sahip olan Karadeniz'in tabanında "kimyasal biçimde depolanmış hidrojen bulunmasının, Türkiye'nin hidrojen üretimi açısından önemli bir şansı olduğunu "söylüyor. Taşkıran, "Dip sularından elde edilen hidrojenden Karadeniz Bölgesinin 350 yıllık enerji ihtiyacının karşılanabileceği tahmin edilmektedir" diyor. Taşkıran; Zonguldak, Samsun, Sinop, Giresun açıklarında hidrojen sülfüre ulaşmak daha kolaydır" diye konuşuyor.
Sadece Kardeniz`de bulunan Üniversite ve Iş dünyası birlikte bu çalışmayı yapabilse,başta Zonguldak olmak üzere Kardeniz Bölgesi kurtulur.
Hayati YILMAZ