ZEMBİL OTU
Bahar geldiğinde Zonguldak tepelerinde tarlalarında sıklıkla gördüğümüz bir ottur. Benam aklımda sümbül olarak kalmış ama bu otun esas adı "zembil otu" imiş. Ayrıca bazı yerlerde “Kuş Yüreği ”adı verilir. Taneleri tıpkı kuş kalbine benzer.
30 ila 80 cm büyüyebilir. Gövde dik ve yapraklar yeşildir. Küçük ve yeşilimsi çiçekler salkım halinde görülür.
Ormanlık alanlar, kayalık yamaçlar, çayır ve nemli bölgelerde görülür. Mayıs ve ağustos ayları arasında çiçek açar.Dilimizde çan ,çimi ve zembilotu adları ile bilinmektedir.
Zembil kelime anlamı ile sepet, samandan yapılan çanta anlamında. "Gökten zembil ile inmiş" deyimi "sebetle inmiş" anlamındadır.
Küçüklüğümde çok yediğim oldu.Bitkinin göğsü yumuşatıcı etkisi bulunmaktadır ama fazla yendiğinde çocuklar için zarar oluşturuyormuş.
Emzikli annelerin süt gelişini arttırır.
Ateş düşürücü ve terleticidir.
Mineral yönünden zenin olduğu için körpe yaprakları tuzsus diyetlerde salata ve yemeklere katılır.
Yara ve yanıklara iyi gelir.
Kuru ve hassas ciltlere iyi gelir.
Cildi yumuşatır.
Kurutulmuş yaprak ve çiçek karışımından 2 tatlı kaşığını 1 su bardağı kaynamış suya atılır.10-15 dakika demlendikten sonra günde 3 kez birer bardak içilir.
Yara ve yanıklarda kullanımında ıse yapraklar lapa haline getirilir ve dıştan uygulanır.
Cilt için kullanımında ise demleme usulu yapılan karışım uygulanır.Bilinen ciddi bir yan etkisi yoktur.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
MÜRDÜM ERİĞİ
Mürdüm, siyah, kırmızı ve mor karışımı bir renktir. Bu renk bir erik cinsi olan ve bölgemizde de yetişen yatsımsı eriğinde rengidir. Bu yüzden Mürdüm Eriği , yani ; Mor Erik anlamındadır. Oldukça tatlıdır.
Bu küçük ,morun bir tonu olan renkli meyve, besleyici özellikleri ve eşsiz lezzetiyle dikkat çeker. Mürdüm eriği, özellikle Asya kökenli bir bitki olup, dünya genelinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Mürdüm eriğinin sağlık üzerinde bir dizi olumlu etkisi vardır. Kısaca Mürdüme de deniliyor.
Zonguldak'ta genelde köylerde yetişir ve mevsiminde köylü pazarında satılılır. Zonguldak'ta kurulan köylü pazarının adeta simgesi halindedir.
Mürdüm eriği ağacı, uzun, oval veya eliptik yapraklara, ilkbaharda beyaz veya hafif pembe çiçeklere ve yaz aylarında mor renkli, ekşi tadında meyvelere sahiptir.
Büyüme şekli genellikle yuvarlak bir taç yapısı sergiler ve ılıman iklimlerde, güneşli bölgelerde iyi gelişim gösterebilir.
Gıda Sektöründe birçok farklı alanda kullanılabilen meyve vermektedir. Meyveleri taze tüketebileceği gibi reçel ve marmelat yapımında da kullanılabilir.
Mürdüm eriğinin sağlık üzerinde bir dizi olumlu etkisi vardır. C vitamini, A vitamini, lif ve antioksidanlar bakımından zengin olması, bağışıklık sistemini güçlendirebilir ve hücresel sağlığı destekleyebilir. Antioksidan içeriği, antijenlere karşı bağışlık sistemine destek verebilir. Ayrıca, mürdüm eriği, sindirim sistemini düzenleyici etkisi ile bağırsak sağlığını destekleyebilir.
Şeker İçeriği: Mürdüm eriği, doğal olarak şeker içeriğine sahiptir. Çok fazla tüketiminde kan şekerinin ani yükselmesine ve düşmesine neden olabilir, bu da enerji seviyelerinde dalgalanmalara yol açabilir. Ayrıca diyabet hastalarının doktor kontrolünde belirtilen miktarlarda tüketmeye dikkat etmeleri önemlidir.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
EBEGÜMECİ
Zonguldak köylerinde eskiden mancar sebzesinden sonra en bilinen ve yenen sebze ebegümeci idi. Bu bakımdan çeşitli yemekleri yapılırdı. Bunlardan en bilineni kavurmasıdır.Çatalağzı’nın en yaşlı insanlarından (Osmanlı doğumlu) duyduğum bitki , ebegümeci bitkisiydi. Bu toprakların en has bitkisi “ebegümeci bitkisi” demişlerdi. Bugün doğada görseniz bile eminim adını bile bilmeyen çok olur. Ebegümeci otundan bugün çayı dahi yapılıyor ve Avrupa'da 5 Euro'dan satılıyor .Biz de ise artık sadece bir ot olarak görülür.
Ebegümeci bitkisi, tarihte birçok kültürde tıbbi amaçlar için kullanıma sahiptir. İçerdiği polisakkaritler sayesinde öksürük ve boğaz ağrısı gibi solunum yolu rahatsızlıklarında yatıştırıcı etkisi ile ön plana çıkar. Ayrıca sindirim sistemi, bağışıklık sistemi ve kalp sağlığı gibi birçok alanda faydaları bulunur.Ebegümeci fazla tüketilmesi durumunda alerjik reaksiyonlara sebep olabilir. Özellikle hamilelik döneminde olanların ya da emziren annelerin kullanması tavsiye edilmemektedir. Kronik rahatsızlığı bulunanların da mutlaka uzman doktora danışarak tüketmesi büyük önem taşır.
YEŞİL NOHUT
Bazı yerlerde Ferik deniliyormuş. Taze Nohut , yeşil nohut olarak da adlandırılıyor.
Bana hep küçüklüğümü hatırlatır. Annemle köye çıkarken genelde arkada kalıp buğday tarlasının arasında bu yeşil nohutları toplardım. Çocuklukta kabuğunu patlatmak gayet eğlenceliydi. Puuft diye ses çıkardığını hatırlıyorum. Tadı biraz haşlanmış nohuta benziyordu. biraz sararmış olanları mangalda kızartırlar buna da “çörüt” deniliyormuş.
Genelde bahar aylarında (Mart - Nisan ) yeşil nohut haline geliyor.
Köyde yaşamış olanlar benim gibi arada köye uğrayanlar hemen hatırlayacaktır.
Zonguldak'ta değişik adları da olabilir. Açıkçası unuttum. Bilenler yorumda yazabilir.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
KIVIRCIK BİBERİ
Zonguldak‘ın yerli halkına “Pazar Türkleri” denir. Trakya ve Ege'de “Manav Türkleri” ile aynı soydan geldiği düşünülür. Ezelden beri köyde yetiştirdiği ürünlerin bir bölümünü kendisine ayırır, gerisini pazarda satar. Geçimini böyle sağlarlardı.
Zonguldak'ta köylü pazarında satılan biberin adı ise kıvırcık biberidir. Zonguldak'ın yerli tohumudur.
Aslında kıl biber, sivri biber adları da vardır ama biz de adı “kıvırcık biberi” dir.
Zonguldak'ın pazarlarında , kıvırcık marulu, kıvırcık maydanozu, kıvırcık (Labada) Otu , kıvırcık mancarı hatta kıvırcık domatesi bile vardır.
Bölge halkına kıvırcık dendiği için mi bu besinlere kıvırcık deniliyor veya bu sebzelere “kıvırcık“ dendiği için mi yetiştirenlere kıvırcık deniliyor, bilinmez ama bunlar en iyi Zonguldak toprağında yetişiyor.
Acısız olduğu için en çok kahvaltıda yeniliyor.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
ZONGULDAK ORMANLARINDA YETİŞEN AĞAÇLAR
Ağaçları tanımak oldukça zordur. Onları sürekli görmemize ramen isimlerini bilemeyiz. Ağaçları bir birinden ayırmanın en belirgin yolu , yapraklarıdır. Yaprakları tanırsak ağaçların isimlerini de bilebiliriz.
Milli servetimiz olan Batı Karadeniz ormanlarında en yaygın ağaçlardan Göknar ,adından da anlaşıldığı gibi 1500 metre yükseklerde daha çok görülür..(Göknar ağacına bazı yerlerde Köknar adı verilir.) .Onun alt seviyelerinde daha çok kayın ağacı , 500 metreye kadar olan yükseklerde ise kavak ve meşe ve deniz seviyesine kadar olan tepeliklerde kestane, ıhlamur, gürgen ağaçlarına daha çok rastlanır. Ayrıca bu ağaçlara refakat eden Orman Gülü ağacı , Zonguldak’ın dağlarında yaban hayatta yetişen ağaçlardır.
Ayrıca demiryolları yapımı sırasında yol boyunca ve şehir içine çınar ağaçları dikilmiştir.
Türkiye'nin en yaşlı ağacı ve Dünya'da en yaşlı 4. ağaçın Zonguldak'ta yaşayan Porsuk ağacı olduğunu da bir kez daha hatırlatalım.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
ZEHİRLİ ZONGULDAK BİTKİSİ
Zonguldak bitkisi "Heracleum Çiçeği"
Günümüzdeki adı ile Tavşancıl Otu
Bu çiçeğin zehirli olmasının, Zonguldak’a dayanan bir hikayesi var.
Karadeniz bölgesinde oldukça sık yetişen bu bitki, melek otu , tavşancıl, yaban otu olarak adlandırılır.
Bu ot, aslında Karadeniz Ereğli (Heraklia) Herkül Efsanesinde geçen bir ottur.
Efsaneye göre ; Cehenemağzı Mağarası'nda Hades adında Yeraltı Tanrısı yaşamaktadır. Hades'in canavar üç başlı köpeğini Herkül yer yüzüne çıkartmak zorundadır. Zeus'un Herkül‘e kestiği 12 cezanın sonuncusunu gerçekleştirmek için Herkül (Herakles) Zonguldak Ereğli‘ye gelir. Bu köpeği yer yüzüne çıkardığında ,ağzından akan salyalar toprağa düşer ve bu zehirli bitki yeşerir.
Bu çiçeğin zaten literatürdeki adı ‘Heracleum Çiçeği‘ olarak geçer.
İsviçreli Botanikçi Carl Linnaeus bu hikayeye dayanarak, 1753'te bu çiçeğin adına "Heracleum Çiçeği" demiş ve Botanik biliminde adı bu şekilde adlandırılmış.
Mitolojik kahramana atıfta bulunan Carl Linnaeus, Antik Yunanca Efsanesi 'nin Herkül‘ün 12.inci emrini yerine getirdiği hikayesinde ,bu çiçeğin Zonguldak'ta da yetiştiğini bilir mi bilmem ama; hikayedeki çiçeğin bizim dağlarda oldukça sık karşılaşıldığı, ben kendi gözlemlerimden biliyorum.
Maydanozgiller familyasından olan tavşancıl otu, halk arasında öğrek otu ve kamşam olarak da biliniyor.
Boyları 2 metreyi de bulabilen , keskin kokusu olan otsu bir bitki olup, gövdesi yuvarlak ve de olukludur. Yaprakları, dip kısımda ve parçalı olur. Çiçekleri mayıs ile haziran ayında açar, şemsiye şeklinde ve beyaz renktedir. Nemli ortamları seviyor.
Her ne kadar bu ot zehirli olarak geçse de bazı bitkisel içerikli yazılarda faydaları da belirtilmektedir.
(Bu konu sağlık ile ilgili olduğundan bu bilgileri yazmıyorum.)
Isırgan otunun bile doğru kullanıldığında faydaları varsa bazı zehirli çiçeklerinde insanoğluna faydalı olabiliyor.
Nisan-mayıs aylarında çiçek açtıktan sonra ekim ayına kadar tohumlarını oluşturuyor. Gövdesi üzerindeki ince yapraklarına karşın çiçekleri çok büyük boyutlara ulaşabiliyor. Toplam yüksekliği 1,8 metreyi bulabiliyormuş. Güzel görüntüsüne rağmen maalesef çok güzel bir kokusu yok. Özellikle dokunduğunuzda kokusunu veriyor.
Bu çiçeğin değişik türleri olmakla birlikte, özellikle dev gibi olanları (2m) oldukça deriye zarar veriyor.
Dev tavşancıl otu, her ne kadar uzaktan bakıldığında çoğu bitki gibi göze güzel gelse de yanlış temas edildiğinde cildi çok ciddi şekilde tahrip ediyor.
Ciltte korkunç yanıkların oluşmasına neden olan dev tavşancılotu dikkat edilmezse körlüğe bile neden olabilir. Olur da dev tavşancıl otuyla temas ederseniz sakın güneşe çıkmayın!
Her ne kadar tüm Karadeniz ve Anadolu‘nun bir çok yerinde yetişse de, adını Zonguldak topraklarından aldığı için bu çiçeğin Zonguldak bitkisi olarak tescillenmesi sağlana bilir.
Ama kim ilgilenecek ki ! Zonguldak'ın mevcut değerleri "yerle bir" edilirken, Zonguldak'a yeni bir şeyler kazandırmak kimin aklına gelir ki !
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
Orman Gülü (Ağu)
Bahar aylarında genelde ormanlık alanda ve kestane ağaçları diplerinde yetişen bir bitkidir. Zonguldak’ta sıklıkla görülür. Yapraklar bir deri kadar sert olduğundan ,Hıdırellez'de çocukların başlarına taç yaptığı çiçektir.
Halk arasında Komar , Avu ya da Ağu ağacı olarak da bilinen bu bitki, çoğunlukla 3-4 m boylarında, yeşil bir çalı, bazen de 10 m’ye ulaşan kısa boylu bir ağaç olarak bilinir.
Bölgede kestane balına sağladığı katkı ile de değerli bir bitkimizdir.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
ZONGULDAK BOTANİĞİ (ANTİK)
Ereğli’nin Antik Dönem adları olarak,
Heraklia
Pontus Heraklia
Poncik Heraklia
Pontike Heraklia
diyoruz.
Pontus ismi biz Türklerin sinirini bozar. Çünkü kelime Türklerin Anadolu‘ya gelmeden önce Karadeniz‘e verilen adıdır.
Bizden önce Karadeniz'de Pontus Krallığı hakimiyeti vardı .Aslında Ereğli‘ye , Pontis Ereğlisi denmesi bu devletten gelmiyor. Pontus Krallığı, Doğu Karadeniz’de hüküm sürmüştür. Sinop‘a kadar gelebildiler.
Ereğli‘ye "Pontus Ereğlisi" denmesi ,Pontus‘un bölge adı olmasından kaynaklanır. Daha açık anlatımı ile Pontus Krallığ/Karadeniz Krallığı . Pontus Heraklia/Karadeniz Ereğlisi.
Fakat bugün adı Karadeniz olan bölge, adını denizinden alıyor.
Antik çağda ise Pontis/Pontus/Poncika denizden değil, bu denizin kıyısının adıdır.
Bugün Karadeniz hem deniz, hem bölge adıdır. Bu yüzden telaffuzda sorun yaşanır. "Karadeniz " dediğinizde bölgeden mi denizinden mi bahsedildiği belli olmaz. Beraberinde " Bölgesi" demeniz gerekir.
Denizi tarif ederken de “Karadeniz denizi“ demeniz gerekir ki ; bu da Türkçeye uymaz. O halde denizin adı sadece Karadeniz‘dir. Toprağın adı karadeniz Bölgesi'dir.
Ama Pontus adı böyle değil...Pontus deniz değil, kıyılarına söylenen addır. "Pontus Denizi" diye bir ifade olmaz. Karadeniz (denizinin) antik adları başkadır. En bilineni Axena'dır.
Bunu şimdi daha iyi anlayalım.
Pontus'un anlamı; aslında bölgenin en belirgin özelliği olan bitki örtüsü anlamına geliyor. Bu yüzden deniz adı olmaz... "Pontus" bitki örtüsü demek. Aslında "Botanik" kelimesi ile aynı anlamda. Karadeniz Bölgesi ormanlarını tarif etmek için kullanılmış bir isim. Kısacası "bitki, ağaç, ot" anlamına geliyor.
Bugün bile bazı ağaçların Latin adlarına baktığınızda , örneğin "Laurus nobilis Pontike" (Defne Ağacı) şeklinde kullanılıyor.
Bugünkü Türkçe ile kullanırsak; Karadeniz Botaniği, Karedeniz bitki örtüsü anlamına gelir.. Bu literatürde
"Endemik" adı ile de kullanılıyor. Endemik; o bölgede yetişen bitki türleridir.
Bizim Karadeniz Bölgesi'nin antik isimlerinin çoğu aslında bu bölgede yetişen bir bitkiden geliyor.
Bölge isimleri çiçek adlarından mı geliyor yoksa çiçekler bölge adlarını mı almış orası karışık ama ;
mesela Paphlagonica çiçeği var (Resimde 1 numara )...Paphloginia Karadeniz'de bölge adı.
Bihhynicum Çiçeği , Bithynia yine Karadeniz‘de bölge adı.
Psyllium Otu Resimde 2 Numara)Hani üfleyince polenleri havaya saçılan... ,Psyllium ,Çatalağzı'nın eski adlarından biridir.
Ereğli'ye Heraklia adı veriliyordu. Heraklia Herkül'ün adıydı. Lakin bu isimde bölgede en çok görülen bir çiçek adı. Heracleum Çiçeği var..(Resimde 3 Numara)
Heracleum çiçeği beyaz olup, deri ile temas ettiğinde, bazen deride su toplanmasına neden olur.
Heracleum çiçeğine biz Tavşancılotu diyoruz.
Bu çiçek, Cehenemağzı Mağarası hikayesinde de var. Efsaneye göre ; üç başlı köpeği yer yüzüne çıkartan Herkül‘dü. O köpek dışarı çıktığında, ağzından akan salyalar toprağa düştüğünde toprakta bu zehirli çiçek belirmişti...
Demek ki çiçeğin adı bu olaydan geliyor.
Karadeniz bitki örtüsüne ait bir çok ağaç türü var. Bunlardan en bilineni; Fındık, kestane, ceviz, kiren...
Meyvesi olmayan veya yenmeyen, ormanları kaplayan ağaçları ise ; meşe, karaçam, gürgen, sarıçam,
kızılçam, titrek kavak, söğüt, çınar, kayacık, ıhlamur, karaağaç, sahil çamı, porsuk, fıstık çamı, ardı, duglas, üvez, , çitlembik, , şimşir, defne, sandal, akça kesme, sumak, ahlat...
Bunların hepsi bir bitki örtüsünü oluşturuyor. Türklerden önce buruya "Botanik" anlamında "Pontus" adı verilmiş. Burada kurulan devletlere de bu yüzden bölge adı olarak "Pontus" ön adlarını almış. Ama biz bugün bu kelimeyi Yunan ile sanki eş anlamlı algılıyoruz...
Asılında bunu biz kendi kendimize yapıyoruz. Kelimelere taktığımızda, o kelime bize tehdit olarak geri dönüyor. Mesela Ermeni bir ırk olarak biliyoruz. Oysa Armania ‘bölge’ olarak tarihte bahsedilen yerdir . Bugün Ermeni halkı olarak bildiğimiz insanlar ,Ermeni bölgesine sonradan gelen insanlar. Ermeniler gelmeden buranın ismi "Armenia" idi. Böyle kelimelere taktığımızda; bu sefer de Ermenileri .hak iddia etmekte sanki haklı durumuna düşürüyoruz. Hayk halkına ilk Ermeni diyen yine biz Türkler olmuşuz. "Hayk" halkı Ermeni bölgesine geldiğinde bölge adı olduğu için Hayk değil, Ermeni adı kullanımlıya başlanmış. Tıpkı bugün Lazlara , Karadenizli kelimesini kullandığımız gibi. Lazlar buraya Kafkaslardan göçtü. Fakat bir süre sonra "Lazların toprağı" anlamına dönüşmeye başladı.. "Karadeniz kökenli" denmesi bu yüzden çok yanlış. Böyle bir ırk yok kardeşim.. Laz kökenli var. Kafkas kökenli değil Çerkez veya Adige kökenli.Ermeni kökenli de yok..Hayk kökenli var..Pontus veya Rum kökenli de yok. Yunan kökenli var. eski Rum'da bölge adı. Anadolu'nun eski adı. Rum bölgesinde yaşayan Yunanlara Rum diye isim takan yine biziz.
Pontus'ta öyle bir şey. Yunanca ad olduğu doğru fakat sanılanın aksine bu devlet değil bölge adı. tıpkı bugün Türkçe olarak sıklıkla kullandığımız "Tapu" kelimesi gibi. "Ev Tapusu" Yunancadan gelen bir isimdir. Ankara, Bolu, Galatasaray bunların hepsi antik adlardan geliyor. Trabzon dediğinde gurur duyanlar, "Pontus" dendiğinde ayağa kalkıyor mesela. Aslında iki isimde aynı kökenden geliyor. Sadece biri politikleştiği için tepki veriliyor. Bu kelimeleri politikleştiren de biziz. Bu seferde Batı bunu bize karşı kullanmaya başlıyor.
Üniversiteler bile öğrencilerine "Armenia" bölgesini gösteren Antik haritalardaki bölge adları ile ırkları ayrı ayrı anlatmak yerine, çareyi haritaları gizlemekte buluyor. "Hayklar başka Armenia başka kardeşim" diyemiyorlar. Yüzyıllar boyunca “Armania” Kapadokya ile aynı anda bölge ismi olarak kullanılmış.
Tarihler boyunca bu bölge gücü olanın eline geçmiş. Yani isimlere takmayın. Topraklar isimlerle ele geçseydi Kızılderililer, Apaçi bölgesini çoktan alırdı.
Neyse konumuzu bağlayalım.
Pontus kelimesi bize kötü anlamda kullanılması ,okullarda tamamen tarih derslerinde olayı kelimelere indirgendiğinden kaynaklanır. Ayrıntısı kafa karıştırır. Pontus‘u kötü bir tapu haline getir, olsun bitsin. Oysa kelimelerin kullanılması değildir olay. Doğru kullanılmasıdır.. Bölgeye “Kürdistan” adını ilk veren Türkler mesela.. Hatta bir ara Osmanlı eyalet ismi olmuş.. Böyle bir isim yıllar sonra bize karşı kullanılmaya başlıyor...Bir halkın iddia ettiği toprak ismine dönüşüyor. kelimeleri böyle fütursuzca kullanırsan bir gün gelir sana silah olarak döner...Sonra," burası Kürdistan değil Mezopotamya kardeşim" desende anlatamazsın.
Kelimeler önemli . Ama doğru anlamını kullanmak şartı ile.
Yani şunu şöyle anlat kardeşim.. Korkma.. "Karadeniz" Ereğlisi ile "Pontus" Ereğlisi aynı anlamda...Sadece kullanılan dönemler farklı. ikisi de bölge adı. Biri bitki örtüsü, diğeri denizin adı.. Bu kelimeler bir ırk adı değilidir.
Bu kadar...
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
DUT
Dut aslında Akdeniz meyvesi olmasına rağmen tüm Anadolu'da yetişir. Zonguldak'ta ise adeta özelleştirilmiştir.
Zonguldak‘ın her tarafında dut ağaçları vardır. Zamanında bu topraklara oldukça fazla dut fidanı dikilmiş.
İlkbaharın ilk meyvesidir, nisan ayında olgunlaşmaya başlar.
Bölgemizde en çok karadut ve beyaz dut ağaçları vardır. Dutun kırmızı çeşidi de bulunur.
Dut'un Faydaları:
Vücuda kuvvet veren dut kansızlığa da iyi gelir.
Ağız, bademcik ve boğaz iltihabı, diş eti hastalıkları ve öksürüğe karşı vücudu korur
Ateşi düşürür.
Karaciğeri kuvvetlendirir.
Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardım eder, metabolizmayı hızlandırır.
Özellikle yemekle birlikte yenildiğinde hazmı kolaylaştırdığı bilinmektedir.
Aç karnına yenirse kabızlığı giderir ve hatta ishal yapabilir, bağırsak kurtlarını düşürmeye de yardımcı olur.
Laf aramızda :
Dut meyvesi genelde ağacı sallayarak düşürüldüğü için, dut adı ( tut) tutmaktan gelmiş olabileceğini hep düşünmüşümdür.
Genellikle ağacın altına çarşaf gererek ağaç sallandırılır.
”Dut yemiş bülbül gibi susmak“ deyimi; Dut’un meyvesinin olgunlaşmasının ,kuşların çiftleşme dönemine denk gelmesi, çiftleşen erkek bülbülün susmasını, halk dut meyvesine bağlamaktan kaynaklı çıkan bir deyimmiş.
Dut meyvesi birden olgunlaştığından ve çabuk çürüdüğünden, Zonguldak köylerinde Dut Kurusu yapılarak da tüketilmektedir. Zonguldak'ın Dut Pekmezi de oldukça lezzetlidir.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih.
FATİH'İN ÇINARLARI TEHLİKEDE
Fatih Sultan Mehmet'in "Karadeniz Seferi" adına dikilen Ereğli çınar ağaçları, bugün 562 yaşında.
1460'da Bolu üzerinden Devrek'e ve Bartın'a geçen, ordunun başında bulunan Fatih'in seferleri sırasında ,uzun ömrü temsil ettiği için çınar ağaçları dikildi. Bu sefer sırasında, Zonguldak'ın bir çok yerine dikilmesine rağmen sadece Ereğli'de dikilen ağaçlar günümüze kadar ulaşabildi.
Fakat bugün yeterince değeri verilmiyor.
Ağaçların yakınında yapılan inşaatlar, hava sirkülasyonunu kapatacak yapılar, kahve, durak derken; şimdi de elektrik panosu hemen dibine yerleştirilmiş.
562 yaşındaki ağacın yanında "Yangın Tehlikesi" tabelası konması, şaka gibi !.
Aslında trajik ve mantıksız olan şey , Karadeniz Ereğli Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü veya Kültür Varlıklarını Konuma Kurumu veya Kültür Müdürlüğü'nün bu tehlikeyi görememesidir.
Tehlikesi bir tarafa, turizme en yatkın kent olan Ereğli'nin, Elektrik ve Doğalgaz Dağıtım şirketine burayı tahsil edilmesi ayrı bir trajedidir...
Hadi, ülkede olarak ,bu tür uygulamalara kanıksamış olabiliriz ama gelen turiste ayıp olacak.
562 yıl boyunca korunan Ereğli'deki bu ağaçlar, günümüzde adeta gözden çıkarılmış durumda.
Bir kıvılcım ile bunca tarih yok olacak gibi duruyor.
Fatih Sultan Mehmet'in, at ile geçtiği bu toprakları simgeleyen ağaçların hemen önüne, sanki başka yer yokmuş gibi otobüs durağı da yapmışlar. Bu durum "hangi akla hizmet eder" Allah aşkına !
Üstelik; Karadeniz Ereğli'de 8 adet kalan bu ağaçlar , Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tescillenmiş ve koruma altına alınmış.
Bu nasıl bir korumadır.
Bari altına “dinamit” koysaydınız !
Madem tehlikeliydi, o trafonun orada ne işi var ?
Madem tehlikesi yok ! O tabela oraya niçin asıldı !
Diye, adama sorarlar.
Demi...
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
ÇOBAN EKMEĞİ
Zonguldak'ın dağlarında oldukça çok olan Coban Ekmeği adı ile bilinen bu bitkinin aslında oldukça da faydası var.
Küçükken dağlarda dolaştığımız zaman acıktığımızda bu otlardan çok yerdik. Yumuşak ve çok da kötü olmayan tadını hatırlıyorum. Koyunlarını otlatan çobanların yiyeceği olduğu için adına Çoban Ekmeği dendiği düşündürüyor. Farklı yerlerde adı değişiktir.
Merevcen otu, melocan ,diken otu olarak söylenen bu ot Zonguldak'ta Çoban Ekmeği olarak bilinir. Dikenucu denmesine aldanmayın, dikenleri çok yumuşaktır. Faydaları ise; kanı temizler, deri hastalıklarında kullanılır, romatizma ve böbrek rahatsızlıklarında kullanılır, insanı rahatlatıcı, sıkıntı giderici etkisi gözlemlenmiş.
Baharın ilk günlerinde doğada çıkmaya başlayan yabani bir bitkidir. Mayısın ilk haftasında dikenlerin uçlarından çıkmaya başlar ve yaz aylarında da devam eder. 15-20 cm büyüklüğe ulaşır. Kahverenginden yeşile doğru değişen bu otun yemeği yapılacağı gibi , çiğ olarak da yenir.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
KIVIRCIK SEBZELER
Bölgemizde yetiştirilen bir çok sebzenin ön-adı "kıvırcık" adıyla meşhurdur.
Kıvırcık Biberi
Kıvırcık Marulu
Kıvırcık Mantarı
Kıvırcık Soğanı
Kıvırcık Lahanası
Kıvırcık Maydanozu
Kıvırcık Fasulyesi
Kıvırcık Domatesi.....
Ve bunlardan yapılan Kıvırcık Salatası
Bölgemizde yerli halka kıvırcık denmesi ile bu sebzelerin adlarının kıvırcık olmasının bir bağlantısı olabileceği gibi; bu sebzelerin şekillerinin "kıvır kıvır " olması ile bu sebzeleri yetiştirenlere kıvırcık denmesine sebebiyet verebilir .
Ne demiştik !
Zonguldak Bölgesi‘nde yaşayan insanlar , (Madenlerden önce ) tarım ile uğraşan ve bunu pazarda satan insanlardan oluşmuştur. Dolayısı ile bire bir bağlantı olma ihtimali çok yüksek. Madende çalışan yabancılarla, yerli halkı birbirinden ayırmak için söylenmiş tezini pek doğru bulmam. Zira Kıvırcık isminin kullanımı maden terimi olarak değil, köylerde kullanılmaktaydı. Bunu yazılarına konu edenlere de bakarsanız, Zonguldak‘ın geneline hakim olmayan maden tarihi yazarlarıdır.
Günümüzde pazarların bir bölümü köylü pazarı olarak ayrılır. Genelde bu pazarda köylerden gelen kadınlar yer alır.
Sattıkları malların büyük bölümü "kıvırcık" ürünleridir.
Bugün Zonguldak pazarlarında kıvırcık biberi "Bartın Biberi" olarak satılmasını da yadırgıyorum. Bu bir patent erozyonuna dönüşüyor.
Bunun nedeni, Bartın'da köylerde halen ekin ekilmesinden kaynaklandığını bunun da Bartın Pazarı gibi büyük pazarda satma imkanı bulunmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Oysa; az da olsa Gökçebey, Çaycuma, Devrek gibi ilçelerimizdeki köylerde hala yetiştirilir. Köylü pazarında Gökçebey'den gelen satıcılar bile "Bartın Biberi" demeye başlamış.
Hadi bununda nedenini söyleyeyim.
Zonguldak'ta saçma sapan hikayelerle "Kıvırcık" tanımını, aşağılama olarak algı yaratılması sonucu kullanılmaya çekinmekten kaynaklanıyor. Oysa bizim büyüklerimiz gayet çekinmeden kullanırdı.
Kıvırcık yetiştiriciliği, Zonguldak Türkmenlerinin, Osmanlı‘nın ilk yıllarından itibaren, Osmanlı sınırında yer alması ile; sarayı ve etrafını tarım ürünü ile beslemesi , Batı Karadeniz’in ürünlerinin önemini artırmış, kendi tohumunu günümüze kadar taşımıştır.
Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih
KOCAYEMİŞ
Yabani çilek, Kocayemiş, Davulga, Biridin isimleri ile bilinen bu ağaç, bölgemizde de yetişmektedir.
Yabani bir şekilde, kendi başına yetişen bu meyve veren ağacın Zonguldak`ta en bilinen isimleri, Biridin ve Kocayemiştir.
Ağaç 1 ila 15 metre uzunluğuna kadar erişebiliyor.
Roma İmparatorluğu döneminde "kaynaklarda" bu ağaç için bir bilim adamı olan Gaius`in , kocayemişi tattıktan sonra “bir tane yedim baydı” gibi bir şey söylemişmiş. Sanırım "bir tanesi yetiyor" anlamında kullanmış olabilir. Çünkü oldukca ağır tadı var.
Gençliğimizde, dağlarda sık sık karşılaşırdık ve oldukca lezzetli olduğu için iştahla tüketirdik. Tek-tük yetiştiği için bu ağacın olduğu yer, bu ağacın ismi ile tarif edilirdi. Mesela -"Kocayemiş`in orada" derdik.
Akdeniz bitkisi olmasına ramen bizim dağlarımızda yetişen bu ağaç, aslında aynı zamanda ticari olup olmaması bu zamana kadar araştırılmamış. Oysa; oldukca lezzetli ve tatlı olan bu meyveden bir konserve reçeli yapmak oldukca mümkün. Ayrıca; yapraklarının kurutulup çay gibi içilmesi romatizma, yüksek tansiyon ve şeker hastalığına iyi geliyormuş.
Antioksidan ve iltihaplanmayı önleyici etkileri de var.
Bu ağaç kendiliğinden yetiştiği gibi insan eli ile çoğaltılabiliyor. Aşılama yapılabiliyor. O yüzden gördüğünüzde, eğer mevsimi uygun ise dallarından fide yapabilir ve bölgemizde daha çok yayılmasını sağlayabilirsiniz. Aslında bu proje ile birlikte yapıldığında ileride ekonomiye kazandırılan bir ürün olarak geçer.
Ama ilk önce bizim madeni ve madenciliğe bel bağlamaktan bir kurtulmamız gerek.
"Madenlere alternatifin bu mu !" demeyin.
Kocayemiş, Zonguldak`ta binlerce alternatiften biri olduğunda yararlı olabilir. Mesela bir reçel fabrikasının bir ürünü gibi..
Zonguldak`ta alışılmışın dışındaki ürünlerden, reçel yapan bayanlar artmıştır.
Bunu da daha sonra değineceğim.
Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih
ZONGULDAK`TA SALKIMSÖGÜT CİNAYETİ (2013)
2013 yılında bir belediye çalışanı tarafından yanlışlıkla kesildiği söylenen söğüt ağacı.
Zonguldak Sahil Cafe adında bir işletmenin hemen üstünü kaplayan ve üst tarafta bulunan balık restorandın önünü kapatan bu ağaç sizce yanlışlıkla kesilebilir mi ?
Budama mevsiminde, belediye taşeron şirketi , budama ekibi çalışırken ;bir işçi ağacı yanlışlıkla kökünden kestiği basına yansımıştı. Belediye bu işçiye ceza kesmiş.
1975 yılında, o zamanki belediyenin düzenlemesi sırasında dikilen bu söğüt ağaç 38 yaşındaydı. Söğüt ağacı 150 yıl yaşayan bir ağaç türüdür.
2013 yılında belediye tarafından, yerine 3 söğüt ağacı dikilmiş ama bugün hayattalar mı onu bilmiyorum.
Bu Salkımsöğüt ağacını her gördüğümde , Nazım Hikmet`in ünlü şiiri aklıma gelirdi.
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...
Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
"(Salkımsöğüt/ Nazım Hikmet Ran" )
Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih
ZONGULDAK KINASI ,"CÖĞÜZ" LEKESİ
Zonguldak'ın bitki örtüsünde en değerli ağaçlardan biri olan ceviz, Zonguldak şivesi ile "Cöğüz"dür.
Cevizin bu kadar değerli olmasından mı kaynaklanır bilmem ama iki tabakadan oluşan kabuğu vardır. Ceviz ağacında olgunlaşıncaya kadar iç kabuğu saran başka bir tabaka , yumuşak olmasına ramen soymaya kalktığınızda elleri karartır.
Bu leke, kına yakılan el görüntüsü verir. Aynı zamanda çok zor çıkar. Genelde bölgemizde ceviz dokuyan köylülerin bu mevsimde elleri kına yakmış gibi görünür. Aslında ceviz lekesini çıkartan formüller vardır.
Ceviz Lekesi Nasıl Çıkar;
-İki bardak suyun içine iki kaşık sirke dökün ve karıştırın. Elinizi bu karışımın içine daldırın ve bir süre bekletin. Son olarak ellerinizi bol sabunlu ılık su ile yıkayın. Bu işlemi, pamuğa sirke dökerek ve silerek de yapabilirsiniz.
-Eğer elinizdeki ceviz karası kurumuşsa sirkeli su işe yaramayabilir. Böyle bir durumda kil ve çamurdan yardım alabilirsiniz.
-Bir başka yöntem ise limon sürmektir. Önce ellerinizi ılık su altında sabun ile yıkayın. Daha sonra lekelerinize direk limon suyunu sürün ve silin. Lekeler kaybolana kadar bu işlemi yapın ve en son zeytinyağıyla ellerinizi ovalayın. Son olarak tekrar ellerinizi sabunla ılık suyun altında yıkayın.
Hayati YILMAZ ile
Zonguldak Tarih
FATiH`in ÇINARLARI
Fatih Sultan Mehmet 1453`de İstanbul`u feth ettikten sonra, Osmanlı topraklarının dört bir tarafına “Çınar Ağaçları“ dikilmesi için ferman verdi.
Uzun ömürlü, dayanıklı olan bu ağaçlar,Fatih Sultan Mehmet`in aynı zamanda “devletin ne kadar uzun sürmesini istemesi” acısından önemlidir.
Fatih`in bu fermanı üzerine Ereğli`ye de 8 tane çınar ağacı dikilir.Bu ağaçlar fetihten 8 yıl sonra dikildiği tahmin edilmektedir.
1461 yılında dikildiği ve 558 yaşında oldukları biliniyor.
Çınar ağaçları, Ereğli`nin «şehirleşmeye başlaması» ile tehlikeli bir duruma girmişti.Çünkü çınar ağaçlarının kurumaması için hava alması çok önemliydi.Fakat betonlaşmadan sonra kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalan ağaçlar, bugün Ereğli Belediyesi'nin özel bakımı ile yaşamlarına devam ediyor.
Çınar ağacı dikmek bir Türk geleneği.
Aynı şekilde Cumhuriyet`in kurulması ve demiryolunun, yurdun dört bir tarafına örülmesi ile birlikte, TCDD`nin Eskişehir`de kurduğu ağaç çiftliği ile çınar ağaçları demiryolunun geçtiği tüm bölgeye dikilmişti.
Zonguldak`a 1937 yılında gelen demiryolları boyuncada, 1942 yılından itibaren bölgeye çınar ağaçları dikilmiştir.
Bugün bu ağaçları Karabük-Zonguldak arası demiryolu boyunca görmek mümkündür.Bu ağaçlarda 77-80 yaşındalar.
Fakat hem Zonguldak şehir merkezinde hem de demiryolunun geçtiği diğer ilçe ve beldelerde bu ağaçlardan çoğu kesilmiştir.
Örneğin, Çatalağzı`nda, benim çocukluğumda cadde boyunca dizilen bu ağaçlardan eser kalmamıştır.Son olarak 2010 yıllarında AKP`li belediye başkanı tarafından , “Pazar Yeri Çatısı” ve “Havuz” yapımı için kalan son ağaçlarda katledilmiştir.Sadece istasyon önünde ve Işıkveren yolu boyunca kalan ağaçlar ,neredeyse Cumhuriyet ile yaşıttır.
Eğer korunursa;bugün biz nasıl, Ereğli`de ki ağaçlara “fetih ağaçları” diyorsak; bizden sonra ki nesiller,inşallah! Bin sene sonra da TCDD ağaçlarına “Cumhuriyet ağaçları“ diyecekler.
Türkiye`de Antalya Kemer`de, 2512 yaşında çınar ağacı halen yaşamaktadır.
AĞAÇ DiKMEK, TÜRKLERDE DEVLETÇiLiKTiR
Hem Fatih hem de Mustafa Kemal`in talimatı ile ağaçlandırma emri verilen Türk topraklarının,; bize büyük komutanların nasıl bir anlayışta olduğunu da gösteriyor.
Tarihlere tanıklık eden bu ağaçlar maalesef bazı dar kafalı belediye yönetimlerince; yaprak dökümü sırasında, yaprakları çöp olarak görmesi ile ağaçlardan kurtulma yoluna gitmişlerdir. Oysa ki kesilen o ağaçlar, ”torununun ,torununun, torununa,yedi göbeğine“ nefes verecek olan ağaçlar olacağını hesap etmemişlerdir.
Tarlası bağı, bahçesi olanlar bir baksın bakalım; ataları ağaçları genelde nereye dikmişlerdir.Ağaçlar tarlanın bahçenin sınırlarında yoğundur.Bunun nedeni; "yerim yurdum belli olsun" mantığıdır.
Hayati YILMAZ
Zonguldak Tarih
OSMANLI ÇiLEĞi ASLINDA NERELi ?
Ereğli`nin çilegi meşhurdur.Kralların,padişahların yiyeceği olarak bilinsede, Eregli`de yetişen Osmanli Cileği, Osmanlı zamanından kalma bir çilek türü değildir.
Osmanli Çileği ortaya 1920 yılından sonra üretimi yapılmaya başlanmıştır
Ekimine 1920 yılında başlanan çilek bölgenin ve diğer ekilen çileklerle ve kestane toprağı ile etkileşim içine girdikten sonra aroma kokusu ile Ereğli`ye has bir cilek türü olarak kalmıştır.
Bu çileğin esas organik tohumu ilk toprağa verilmesinin de 1900 yılların başında çiçeğinin Halil Paşa`ya gönderildiği, ilk olarakta Halil Paşa`nın arabacısının ektiği söylenenler arasındadır.
Ereğli`de yetişen diğer çilek adları şöyldir.
Ateş, Alo, Osmanlı, Kara, Dağ ve Yaban çilekleridir.
Ereğli`de Osmanlı çileğinin ortaya çıkması ile ilk konserve fabrikası kurulmuştur.
OSmanli çileği aslında Fransa`dan getirilip, Ereğli`de yetiştirilen bir çilek ama Ereğli`ye has özeliği oluşması yıllara yayılmış.
Hayati YILMAZ
Zonguldak Tarih
BATI KARADENiZiN MEYVESi" KiREN "
Dün bir soru sormuştuk.Kiren`in diğer iki adları nedir diye.1.Kiren ,2.Kızılcık,3.Eylül kirazı olarak da bilinir.Aslında yörelere göre başka adları da var.Ergen gibi.Kiren bölgemizde çok iyi hayat bulan bir meyvedir.Faydalari saymakla bitmez.içinde bol miktarda Flavanoid vardır.Flavanoid nedir ?Vücudun direncini arttıran, rahatsızlıklardan korunmamızı sağlayan,insan vücudunda antioksidan işlevini yürüten flavonoidlerin hücrelerin zarar görmesini engellediğine dikkat çekilir.Kızılcık aynı zamanda vücudun iltihaplanmasını önler, alerjik rahatsızlıkların giderilmesine destek olur. Kan damarlarını güçlendirir. Kalp ve akciğer rahatsızlıklarını önlemede yardımcı rol oynar.Kızılcık suyu, uyku problemi yaşayanların kaliteli uyku uyumalarını sağlar.Hastalıklara karşı vücut direncini arttıran C vitamini, kızılcıkta bol miktarda bulunur. Portakalda ortalama 50-60 mg olan C vitamini, kızılcıkta ortalama 100-120 mg'dır.
Kiren ağacının gövdesi de sağlamdir.Kızılcık sopası dedikleri değnek kiren ağacında yapılır.
Bölgemizde de yapılan bir şerbeti vardır.Kızılcık şerbeti kirenden yapılır.
Dag Çileği
Çocukluğunda dağlarda,tepelerde dolaşmış olanlar bu meyvenin adini da yerini de bilir.Hatta ömür boyu aklından çıkmaz.
Ender bir meyve ağacı olduğu için bazen yer tespiti yapmak için "Kocayemişi`in orada" gibi bölge belirlerlerdi.
Botanik adı;Arbutus Unedo
Ingilizce adı; Wild Strawberries (Dag Çileği)
Strawberry Tree (Çilek Ağacı)
Kocaeli cevresinde ki adı ;Davulga,
Bazi yerlerde Piridin denir.
Piridin denmesinin nedeni geomatride, piridene bezemesinden kaynaklanıyor.
Sinop çevresinde piridin, “bileydin” olarak telafuz edilir.
Zonguldak Yöresel adı koca yemiştir.
Ayı yemişi diye de bilinir.
Mesela Madrid`in simgesi ayı ve kocayemiştir.Madrid henüz kırsalken buralarda çokça kocayemiş ağacı varmış ve ağzının tadını bilen ayılar da hiç eksik olmazmış.Bu yüzden Madrid`te bir meydanda Ayı ve Kocayemiş agacı bulunur.
Agacına enderek denmesinin nedeni taşlık ve kurak güneşin gördüğü yerde olmasından kaynaklanıyor.Ayrıca ağacı da cok saglam ve mangal kömürü gibi yanara cinsten.
İçeriğinde C vitamini bulunan meyve tansiyonu düşürmede ve kanı temizlemede etkin bir rol oynuyor.Yapraklarından hazırlanan çözelti içinde idrar söktürücü özelliği barındırıyor.Ayrıca safra ve böbrek taşlarına karşı faydalı bir meyve olma özelliği taşıyor.
Bu meyve fazla yendiğinde sarhoş edici özelliği de bulunuyor.
En büyük özeliği ise;dalından koparılmadıysa bir yıl boyunca yeni meyveler çıkıncaya kadar dalında kalabilmesidir.
Ne yazık ki her bir değerimiz gibi bu agacıda doğru bir şekilde kulanamadık ve ekonomiye kazandıramadık.
Adi bir çok yerde değisik olduğundan dolayı aslında coğu kişi sorunun doğru cevabnını bilmiştir.Armut diye cevap veren ve alayci tavrindan dolayi Çataklı Nevzat adli sahisi listemden cikardim.
Zonguldak Tarih
Hayati YILMAZ