8 dakika okundu
26 Jul
Gökçebey Tarihi

                                                                Gökçebey Asar Kalesi Kalıntıları



Gökçebey ilçesinin, Zonguldak'ın en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu antik buluntulardan anlaşılır.

Bu ilçemiz bir kale yerleşimidir. İlk yerleşimin tarihi tam olarak bilinmese de, MÖ 1200 yıllarında Hattilerden kopan Palaların bölgenin sınırlarına kadar geldikleri tahmin edilir. Sonrasında Berbryler ,Kimmerliler, Miletoslar ,Kimmerler, İonlar bölgeye gelmiştir. Filyos kalesi ile aynı tarihe sahip Gökçebey bölgesinde yaşayanların en bilineni Kaukanlılardır. Kaukanlılar bölgeye Ereğli'den gelmiş ve tarım ile uğraşmışlardır.

Gökçebey'in coğrafi olarak bölgede bir sınır olduğu ve bu sınırdan geçişlerin sağlandığı bir kalenin kalıntıları , bugün halen korunmaktadır. Bodaç bölgesinde Karabük tarafından gelen Soğanlı su (Filyos Irmağı kolu) yolunu tutan bu kale aynı zamanda bölgeyi güney tarafından gelecek olası saldırıları da önleyebilecek konumdaydı. Asar kalesi olarak adlandırılan ve bugün çok az kalıntıları bulunan kale Romalılar tarafından da kullanıldığı düşünülmektedir.

MÖ 700'lü yıllarda Tion kalesi ile birlikte kurulan Gökçebey MÖ 696 yılında Kimmerler tarafından istila edildi.

Milattan Önce yüzyıllarında Frigya, Lidya Heraklia, Amastris gibi devlet veya satraplık tarafından kontrol altında olan Gökçebey'in 2013 yılında Uçburgu Köyünde hemen nehir kıyısında büyük bir pazar yeri kalıntıları bulunmasından sonra aynı zamanda ticari bir yerleşim yeri olduğu da anlaşılmıştı. Bulunan bu pazar yerinden çıkan antik gereçlerde , terazide kullanılan kiloluk ölçü aletleri buranın bir gümrük kapısı olarak kullanıldığını da ortaya çıkarmıştır. Uçburgu’nun adından da anlaşıldığı gibi üç ağız bölgesidir. Filyos nehri antik yıllarda bu bölgede iki büyük kolun birleşmesi ile bir nehir olarak Filyos’a akmaktaydı. Devrek tarafından gelen kolun antik adı Ladon, Karabük tarafından gelen kolun antik adı Billaios ve birleştiği yer olan Uçburgu'nun itibaren Fillias olarak adlandırılmaktaydı. O halde bu yerleşimin yeri ‘Üçburgu ‘ olmalıydı. Lakin köyün ağız yapısı buranın Uçburgu olarak adlandırılmasını sağladı. Özellikle burada Romalılar döneminde nehir ticareti yapıldığı düşünülmektedir.



Elimde ki bir çok tarih haritalarında ”Tefen“ ismi Tefan, Tafani olarak geçiyor. Bu kelime de Yunanca da “tufan” anlamındadır. Tefen adının Nuh Tufanı efsanesinden geldiğini düşünüyorum. Zira Nuh Tufanı Hikayesi de aslında , buzulların erimesinden sonra Karadeniz kıyılarına vuran bir tufan hikayesidir. Buzulların erimesi ile birden yükselen denizin Gökçebey’e kadar ulaştığı ve isminin de bu olaya atıf yapılarak koyduğu anlamı çıkıyor. Yoksa neden bu yerleşime Tufan ismi konsun.

MÖ. 279 yılında Paflagonya satrapı Eumenes ; Gökçebey ve çevresini Bithinya kralına teslim etmiştir.

MÖ 266 Pers kökenli I. Mithridates  oğlu  Pontus Kralı Ariobarzanis "Amastris ve Gökçebey gibi çevresindeki yerleşim yerlerine hücum ederek Pontus Devleti topraklarına katar.

MÖ. 197 yılında Prusias, Heraclea’nın ileri karakolları olan Tefen , Cierus ve Tieium’u ele geçirmiştir.

M.Ö. 74 yılında Bithynia kralı Nicomedes IV krallığını vasiyetle bölgeyi Roma’ya bırakmıştır. Bithynia ise Roma eyaleti olmuştur. Böylelikle Tefen’de Roma İmparatorluğu başlamış ve  Bithynia Satraplığına bağlanmıştır.

M.Ö. 70 yılında Roma ordularının Zonguldak’ı işgali ile buradaki Pontus hakimiyeti son bulmuştur.

MS 395 yılında Roma’nın Doğu Batı ayrılışı gerçekleştiğinde, Tefen Doğu Roma İmparatorluğu toprakları içerisinde kalmış, böylece Bizans dönemi başlamıştır.

MS 640'larda Müslüman istilalarından sonra Bizans İmparatorluğu tarafından thema olarak yeniden düzenlenen Bithynia eyaleti, Bukellarion ismi verilmiştir. 

Anadolu Selçukluları (1075/77-1308) Döneminde (11.-13.yy) Zonguldak MS 1075 Türklerin Anadolu’ya yayılması ile Selçuklulardan başlayarak bölge halkının değişimi ile Tefen Türkmen çiftçilerinin yerleşimi haline gelmiştir.

MS 1211 Selçukluların zayıflaması ile Çobanoğlu Beyliği hakimiyeti altına giren Tefan  ardından Candaroğlu Beyliği himayesinde kalmıştır.

Osmanlı Beyliği 1299 yılında İnegöl ve çevresini feth etmesi ile birlikte beylik süreci bitmiş, devlet dönemi başlamıştı.


Yaklaşık 20 yıl boyunca bu sınırlarda kalan Osmanlı, 1320 yılından itibaren Kuzey ve Batı`ya doğru toprak fethettiler.

İznik,İzmit (Kocaeli) ve Bursa artık Osmanlı devletinin toprağı olmuştu. Bu topraklar  Orhan Gazi'nin emrinde olan Konuralp, Akça Koca ,Abdurrahman Gazi ve Köse Mihal gibi meşhur beylerle Sakarya ve İzmit yöresine akınlar yapılması ile katılmıştır.

Adından da anlaşılacağı üzere; Osmanlı komutanı Akça Koca öldüğünde Kocaeli ve Akçakoca isimlerinde ki şehirlerimiz onun adını aldı.

1270 Ceneviz kolonileri Zonguldak’a gelmiş ve başta Tion (Filyos Kalesi) olmak üzere bölge kalelerini ele geçirmiş ve kalenin Tefen gibi Hinterlandından tarım ürünlerini Avrupa ülkelerine taşımıştır.

Bir süre sonra da 1340 yılında Orhan Gazi Cenevizliler ile yaptığı ticaret anlaşması ile Kıyılarda Amasra ve Ereğli Kaleleri kendilerinde kalmak kaydı ile günümüz Zonguldak sınırları, Osmanlı‘ya katılmış olur.

Orhan Gazi’nin komutanı Konuralp Sakarya ve çevresinde komutanlık üstlendiğinde onun altında yer alan komutanlardan Hızır Paşa Devrek’te konuşlanmış ve bölgenin komutanı olmuştur.

Fatih’in 1460 yılında Tefen’den geçmesi ile kadılık ile yönetilmeye başlanmıştır. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in geçtiği yerlerde köylere namaz kılmak için kurdurduğu Namazgahlardan birinin buraya yapıldığı düşünülmektedir. Gökçebey’e bağlı Namazgah köyü ismi buradan gelmiş olabilir. Fatih’in Gökçebey‘den geçtikten sonra Bölge 7 divan olarak adlandırılmıştır. Tefen’de bu 7 divandan biri olarak Tefen Divanı ismini almıştır.

1654 Rusların yönlendirmesi ile Zonguldak kıyılarına kayıklarla gelen Kazaklar Zonguldak sahillerine çıkmıştı. Don Kazakları Zonguldak'a çıkarma yaparak Tefen dahil tüm evleri yağmaladılar. Osmanlı topraklarının en güçsüz tarafı Karadeniz kıyıları idi. Zira Karadeniz'de gemi veya tekne gibi deniz taşıtlarını takip etmek oldukça güçtü. Puslu bir havada birden ortaya çıktıklarında, en yakın Türk birliğinin bölgeye gelmesi saatlerce sürdüğünden, Zonguldak korsanların hedefi haline geliyordu. Don Kazakları Zonguldak’a. ince uzun kayıklarla geldiler. Her birinde yaklaşık 20 kişi bulunuyordu. Yaklaşık 350 km mesafe kürek çekerek Karadeniz’in bu kıyılarına ulaştılar.

Osmanlı tahtında henüz 12 yaşında olan 4.Mehmet bir devlet yönetecek erişkinliğinde olmadığından ,Osmanlı bu dönemde karışıklık içindeydi. Bu boşluktan yararlanan Kazaklar biraz kendi adına, biraz da Rusların yönlendirmesi ile Zonguldak kıyılarına saldırdılar.

1825’ de Bolu sancağı; Merkez, Çağa, Kıbrıscık, Mengen, Gerede, Viranşehir (Eskipazar), Traklıborlu (Safranbolu), Yenice, Yedidivan, Ulus, Onikidivan (Bartın), Hızırbeyili, Mudurnu, Konuralp ve Ereğli kazalarından oluşmaktadır.  Tefen Yedidivan bölgesi içinde bir divandır.


1841'de II. Mahmut döneminde yapılan yenilikçi hareketlerle kayıtlarda tekrar kaza yapılan Tefen, Kastamonu Eyaleti Viranşehir (Eskipazar) sancağına bağlandı.

1870 yılından sonra yayınlanan “İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi” ile Osmanlı taşra teşkilâtında daha köklü bir yapılanma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

1864 ve 1871 vilayet nizamnameleriyle bu ihtiyaca cevap verilmeye çalışılmıştır. Bu neden ile Kazalar Nahiyelere dönüşünce Tefen kazası Tefen Nahiyesine dönüşmüştür.

Osmanlı'nın son dönemlerinde Tefen Bolu'ya bağlı Tefen Nahiyesi olarak geçer. Toplam 16 köyü bulunan Tefen Ülke Cumhuriyete geçmeden önce nüfusu bin civarındadır. Buna göre her köy 40-50 kişilik ve 5-10 haneden oluştuğu görülüyor.

Osmanlı'da köylerde genelde cami olmaması , oda denilen yerlerde ibadetlerin yapılması beraberinde kent merkezinde bulunn ve 16 köyün ortak kullandığı cami etrafında Cuma namazının kılınması , pazarında bu cami etrafında kurulmasına neden olmuş. Gökçebey'in şehir merkezindeki cami alanı bu yüzden Cuma olarak biliniyor. Zaten Tefen köylerinde yaşayanlar pazara gidiyorum demezler Cumaya gidiyorum derler. Yani köylüler için aslında pazar ile cuma namazı aynı yerde gerçekleştiği içi Cuma ismini her ikisi için kullanmıştır.

Bu ilçemize bir aralar Tefen Pazarı olarak da adlandırılmıştır. Adlarından da anlaşıldığı gibi Perşembe (Perşembe Köyü( ,Çarşamba (Çaycuma Eski adı) Cuma (Tefen) pazar yapılan gün isimlerini almıştır.


Gökçebey için en önemli gelişme Filyos -Irmak demiryolu hattının 1935 yılında açılması ile yaşanmıştır. Bu tarihten sonra tarlalarda yetiştirdikleri ürünleri Zonguldak, Kilimli, Çatalağzı gibi daha uzak pazarlarda satma imkanı yakalamışlardır. Bugün bile köylü pazarı sakinlerinin büyük çoğunluğu Gökçebeyli Köylülerden oluşur.

1954 yılında alınan kararla Devrek ilçesine bağlı nahiye konumuna getirilir.1963 Yılında Türkçeleştirilme kapsamında, Tefen yabancı bir isim olarak görülerek Gökçebey adını almıştır. Tarihte Gökçe Bey adında bölgede herhangi bir rütbeli veya kahramanın ismi geçmemektedir. 


Gökçebey’de diğer yerleşim yerlerine nazaran  pek madende çalışan olmamıştır. Bunun yerine demiryolu çalışanları çoktur. Hatta bir ara Gardifren, Kondüktör ve Tren Şeflerinin çoğunluğu demiryolu personeli Gökçebeyli idi .Lakin 1961 yılında imzalan Gasterbeiter (Misafir işçi) Anlaşması ile köylerden Almanya’ya çalışmak için giden geçler bir hayli fazlaydı.

1972 Yılında ise Gökçebey Belediyesi kurumuştur. 9 Aralık 1973 yılında yapılan yerel seçimlerinde CHP’den Tahir Yılmaz ilk belediye başkanı olarak seçilmiştir.



1973,1974 ve 1975 yıllarında Tahir Yılmaz üç defa Almanya’ya giderek orada çalışan Gökçebeyli gurbetçilerden destek aramıştır. Bu ziyaretlerinde belediyeye araç gereç sağlamış diğer gidişinde de belediyeye mali destek toplamıştır. 


1980 ihtilali ile görevden alınan Tahir Yılmaz’ın yerine 12 Eylül Darbesi Askeri yönetim tarafından Gökçebey Belediye Başkanlığına Gökçebey Orman şefliği yapan Cemal Yılmaz’ı atamıştır. Bugün çarşı içindeki dinlenme parkı onun başkanlığı zamanında yapılmıştır. 

                                                                    Gökçebey'in İlk Belediye Başanı

                                                                                      Tahir Yılmaz


1984’de ülke yeniden demokrasiye geçtiğinde 12 Mart’ta yapılan yerel seçimlerinde Merkez Muhtarı Kamil Karademir SODEP’ten aday olmuş ve Gökçebey’de seçimle başa gelen beldenin ikinci başkanı olmuştur. Daha önce nahiye binasında olan belediye binası  Kamil Karademir zamanında yeni belediyesine kavuşmuştur. Ayrıca Karademir top sahası , mezbahane , itfaiye binasını Gökçebey’e kazandırmıştır. O da Tahir Yılmaz gibi Almanya’ya giderek gurbetçilerden destek aramıştır. Gökçebey’de ilk parke yollar Kamil Karademir zamanında döşenmiştir.

26 Mart 1989 ‘da yapılan seçimlerde Özal’ın partisi ANAP oldukça güçlüydü. Gökçebey’de ticaret ile uğraşan ve Gökçebeyspor başkanı olan Saim Aydemir ANAP ’tan aday olmuş ve seçimleri kazanmıştır.

1990-91 Büyük Zonguldak Grevi öncesinde bölge için maden ocaklarına alternatif yollar arandığı dönemlerde Gökçebey’in ilçe başvuruları değerlendirilmiş ve  Gökçebey İlçe yapılmıştır.  

1990 Yılına kadar Devrek İlçesine bağlı olan Gökçebey, 3644 sayılı kanunla İlçe statüsüne kavuşmuştur.

1991 tarihinde Bartın’ın il yapılma kararı buradan da anlaşılıyor ki karar çok daha önce alınmıştır.

(Benim askerliğim de tam da bu döneme denk gelir ben Devrek Askerlik Şubesinden askere yollanan son Gökçebey Nüfusuna kayıtlı bir askerdim. Askerden döndüğümde ise; ilk seferberlik yoklamamı da bu sefer Gökçebey Askerlik Şubesinde yatırmıştım.)

27 Mart 1994 yılında yeniden aday olarak seçimleri kazanmıştı. Belediye Başkanı Saim Aydemir’in 10 yıllık belediye başkanlığında  Uçburgu, köy statüsünden çıkarak belediye sınırlarına katılmıştır. Yeni Sağlık ocağı, çocuk parkları,belediye garajı ile Terminal alanı onun zamanında tamamlanır.

18 Nisan 1999 tarihinde yapılan yerel seçimlerinde Gökçebey’in yeni başkanı Zeki Kılınçarslan seçilmiştir. Zeki Kılıçarslan Öğretmen Okulu Mezunlarındandır. Gökçebey’de de öğretmenlik yapmış daha sonra Gökçebey Halk Eğitim Müdürlüğüne  atanmıştır. Başkan olmadan önce 5 yıl Fransa’da Türk çocuklarına eğitim vermek için M.E.B tarafından yurtdışına yollanmıştır. M. Zeki Kılınçarslan aynı zamanda bu zamana kadar görev yapan başkanların arasında en uzun Belediye Başkanlığı görevinde bulunan kişidir.

30 Mart 2014 Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde Devrek Belediyesi Zabıta Müdürlüğü görevi yapan AKP’den aday olan Vedat Öztürk Seçimleri kazanarak Gökçebey’in yeni belediye başkanı olmuştur. 

2017 yılında hakkındaki soruşturma nedeni ile açığa alınan Vedat Öztürk’ün yerine meclis üyeleri arasında yapılan seçim ile Çankırılı  İsmet Karcı Belediye Başkanlığına getirildi. Vedat Öztürk AKP’den istifa ederek İyi Partiye geçmiştir.

2019 yılında yapılan yerel seçimlerinde İyi Parti’den yeniden Belediye başkanı olmuştur

Sonuç ; Antik Zonguldak Tarihi ile birlikte anılması gereken ilçemiz Gökçebey'in yerel tarihi ayn oranda eskiye dayanır. TİON, CROMNA ASAR Kaleleri üçgeni sınırları olan Filyos ve Bartın ırmakları vadilerine hail olarak burada kurulan satrap ve devletlerin hinterlandında kalmıştır. Anadolu’ya ilk yerleşimlerin olduğu yıllarda Palalar Gökçebey sınırlarına kadar gelmişlerdir. Fakat bu orman adamlarının Yenice ve Mengen dağlarından aşağı inmemesi bize gösteriyor ki, Tefen'den başlayan sistem o yüzyıllarda tarım , madencilik, balıkçılık ile alakalı bir sistemde yaşamaları idi. Bu neden ile TİON hinterlandı bir çok kabile veya ırkların göç ettiği yer haline gelmiştir.


Tefen ismi 1963 yılında Gökçebey olarak değiştirilmiştir. Zaten değiştirilmesinin sebebi de bu ismin yabancı (Antik Helen Dili) bir isim olmasından kaynaklanmıştır. Tefen ismi ; eski Yunanca Theophaneia (Θεοφανία) aslında Tiffany / ˈ t ɪ f ən i / dir. Tiffany,Yunan Theophania'nın İngilizce bir şeklidir. Eskiden çoğunlukla Theophania,yani Epiphany bayramında doğan çocuklara verilen isimdir. Yunan erkek ismidir. Genellikle Phanis (Φάνης) olarak kısaltılmış olan Theophanes (Θεοφάνης) ve dişi Theophania (Θεοφανία) ya da Theophano (Θεοφανώ), halk dilinde Phani'dir. Bütün bu adlar "Tufan" anlamı taşıyor. Bu ismin Nuh Tufanı ile alakalı olduğunu düşünüyorum .

Zonguldak İl Merkezine 45 km mesafede olan Gökçebey İlçemizde ; 1 merkez belediyesi, 1 belde belediyesi (Bakacakkadı), 19 köy ve bu köylere bağlı 84 mahalle bulunmaktadır. 2020 Yılı Nüfus Kayıt Sisteminde nüfusun 10.421’i erkek, 10.575’i kadın olmak üzere toplamda 20.996 kişi olduğu görülüyor.

Küçük bir İlçe olan Gökçebey de Boynuz Tepe 1.179 m yükseklik ile ilçenin en yüksek tepesidir. Karanlık dere, Kurtdamı ve Sarıgöl ormanları av turizmi için kullanılabilir alanlardır.


Hayati Yılmaz ile

 Zonguldak Tarih 





GÖKÇEBEYSPOR

1963 yılında o zamanlar Devrek‘in bir nahiyesi olan Gökçebey'de kurulmuştur. Kuruluşunda ismi Gökçebey Gençlik ve Spor Kulübü'dür. 1985 yılında isminde değişiklik yapılarak" Gökçebeyspor" adını aldı.
Renkleri Mavi Beyaz'dır.
Benim çocukluğumda maçlar PTT arkasında Filyos Irmak'ın kıyısında bir yerde oynanırdı.
Daha önceleri de, PTT'nin olduğu panayır alanında oynarlarmış.
1970'li yıllara kadar Gökçebey'de iki takım varlığını sürdürmüş .Alınan kararla Esnafspor ile iki takım bileştirilmiş.

2016-2017 Süper Amatör Liginde oynayan takım bu yıl Zonguldak 1.Amatör (Çaycuma) liginde mücadele ediyor.
Fotoğraf;
Dayım Rh. Ali Bahri (Elbahri) Yılmaz‘ın da kaleci olarak bulunduğu 1979-80 kadrosu.


 


GÖKÇEBEY GELENEKLERİ 


BAYRAMIN İKİNCİ GÜNÜ

Her ne kadar bugün eskisi kadar yapılmasa da , bayramın ikinci günü Türkali ve Körpeoğlu'nun bayramıdır.
Ama bugün bayram yapan yerler de var.. Gökçebey Veyisoğlu Köyü Kelezoğlu Mahallesi’nde (Ata köyümdür) bugün bayram kutlamasını Köy Meydanı‘nda yapmaktadır. (yağmur dolayısı ile değişiklik olabilir)
1993 yılında ilk defa yapılan ve 2012 yılında tekrar başlayan gelenek 10 yıldır devam etmekte. Organizasyonun mimarı Emekli öğretmen Ali Rıza Yılmaztürk. Gökçebey Veyisoğlu Köyü Derneği Başkanı ve aynı zamanda Gökçebey CHP İlçe başkanlığını yürütüyor.

Bizim çocukluğumuzda her gün bir mahallenin bayramına giderdik. O mahalledeki evlerde bayram yemekleri yapılırdı. Tanıdık tanımadık herhangi bir eve girdiğinde önüne sofra konurdu. o gün 4-5 saatlik bu sürede belki de 4-5 sofraya otururduk. Karnımız doymazdı. Ama her yemek arası bir saat dolaşma insanı tekrar acıktırırdı.
Günümüzde artık eski bayramlar yok.
Bence artık ekonomik sıkıntılar yüzünden evlerde yapılmayan bayram yemekleri, yine halkı bu yerlere toplamak için köy veya mahalle meydanlarında yapılmalıdır. Organizasyon yapılarak, katılım tekrar sağlanabilir.
Bu konuda sponsor bulunur , belediye katkı yapar veya insanlar kurbanlıkları yemek yapılması için ,muhtarlıklara bağışlayarak daha çok insana ulaşması sağlanır. Veya kurban parasını yollar , böylelikle organizasyon bütçesine katkı sağlamış olur..
Geleneklerimizi unutmak yerine, yaşatmanın çarelerini bulmak zorundayız.


 

ZONGULDAK KÖYLERİNDE KULLANILAN ALETLER..

Daha iki nesil önce, Zonguldak köylerinde gocanay, halay, deyzey, anayın su taşımak için kullandığı değneğin adını biliyor muyuz ?
Daha yakın zamana kadar köyde yaşayanlar veya bir yakını köyde olup ziyarete gidenler görmüştür. Önceden henüz evlerde şebeke bağlantısı olmadığı zamanlarda ,köyün bir yanında çeşmeler vardı. Daha eski zamanlarda kuyular açılır ve suya bakraç sarkıtılırdı. Fakat bu suyu eve taşımak ayrıca güç isteyen bir şeydi. Elde taşınanlara güğüm denirdi. Lakin az su aldığından daha fazla su taşımak için "bakraç" kullanılırdı. Bu bakraçların sapı vardı. işte bu bakraçları omuzda taşımak için iki ucu kertikli, ortası hafif oval değneğin adına "suvacı" denirdi. Bazı köylerde sovaç, soğaç, sulacı gibi değişik ağız kullanırdı .Dorbacan, Bakırsopası, Bakraç değişik adlarıydı.
Aslında "su ağaçı" denmek istenirdi...Şive olduğu için adı “suvacı” olarak telaffuz edilirdi.
Şimdi evlerde musluklar var. Kapıya kadar damacana da geliyor. Bir damacana 19 litre. Bu değneklerde taşınan Metal Galvaniz Su Kovası 15 litre kadar vardı. iki tanesi 30 litre.
Üstelik;
yaklaşık bir kilometre kadar suyu "suvacı" ile taşıyan kadın, ağzı geniş kaptaki suyu dökmeden yürümesi gerekiyordu.
(Bir damacana 27 TL, 30 litrelik bakraçta taşınan su bedava idi)

Zaman geçtikçe bu gibi aletlerin adları da unutuluyor. Zaman zaman böyle aletleri tekrar hatırlatmak lazım.
Aslında bende yeni öğrendim. Küçüklüğümde köye gittiğimizde görüyordum ama adını bilmiyordum.. Aklıma geldi. Köyde büyümüş anneme sordum. Unutmamış. "Suvacı" derdik dedi.
Peki ; içme suyu için, gelişi güzel açılmış , toprak seviyesinde olan ve içinde kurbağa bile olan artezyen kuyularına ne denirdi ?
Bilen var mı ?

Not: Son 20 senede, (herhalde) daha fazla damacana satmak için köylerde akan şarıl şarıl çeşmeler hatta şifalı su diye ünlenen yerler, buz gibi akan kestane suları, "içme suyu olarak kullanılması sakıncalı" diye teker teker kapatıldı.
Benim babaannem hayatı boyunca bu kurbağalı kuyudan su çekerek yaşadı. Öldüğünde 95 yaşındaydı. O yaşa kadar hastaneye bile gitmemişti.
Nasıl oluyor bu !
Sular sonradan mı zehirlendi ? 



ZONGULDAK GELENEKSEL AHŞAP EVLERİ

Zonguldak'ın geleneksel ahşap evlerine en güzel örnek oluşturan, günümüzde halan ayakta kalan bu ev; Gökçebey Veyisoğlu Köyü'ndedir.
Bu evin yapılış yılı 1900'lü yılların başlarında olduğu tahmin ediliyor.
Eski Muhtar Mustafa Türkyılmaz isimli şahsın, 95 yıl önce yaptırmış olduğu bu ev için ; Veyisoğlu Köyü Derneği Başkanı ve CHP Gökçebey İlçe Başkanı Ali Rıza Yılmaztürk tarafından "Müze Ev" yapımı için BAKKA'ya(Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı) başvurulmuş. Vali Bey inceleme yapmış, cevap beklenmekteymiş.
Bu evin gelecek nesillere saklanması ve sergilenmesi için korumu altına alınması ve güçlendirme çalışması yapılması çok önemli.
Bu köy aynı zamanda benim de baba köyüm. Böyle evlerde oturan babaannemi yıllarca ziyaret etmiş biri olarak bu evleri gördüğümde Zonguldaklı olduğumu bir kez daha hissederim. Hatırlarım demiyorum, "hissederim " diyorum. Hissetmek hatırlamaktan çok daha derinlerde bir şey.
Bu evlerin altı ahırdır , eve ahırdan çıkılır. Samanlık kokusu içinde gürezler (hindi) gugulaşır. Ahşap gıcırtısı arasında çıktığın merdivenler esner. Evin tabanında (döşemesi) iki parmak aralıklar vardır. Alttaki ahırları o delikten görebilirsin. Kışın ne hikmetse o açıklıklara rağmen evin içi pek soğuk olmazdı. Dört kareli pencereleri yarıya kadar , yukarı doğru açılırdı. Bir kanca ile tutturulurdu.
Bugün lüks evlerde yapılan şömine, evin bir köşesinde “barbekü” tarzında ocak vardı. Evin duvarlarında genelde mısır koçanları asılı olurdu. Yemekler bu ocakta, üç ayaklı demirden yapılmış, odunların üstüne konan ızgaranın üstünde pişirilirdi. Kenarına “hemen közün yanında“ kaynayan, artık isten simsiyah olmuş çaydanlık olurdu. O çayın tadı bambaşkaydı.
Bizim en büyük zevklerimizden biri, bu köze patates, mısır batırmak oluyordu.
Evin diğer tarafları karanlık olduğu için, ocak başında oturmak kaçınılmazdı. Ailenin toplanma alanıydı.
Bu ocağın başında sohbetler genelde; etraf, konu komşudan konuşulurdu.
İnsanlardan bahsedilirken “Yakupgilin Ahmet, Erçep kızın Nefse” diye bahsedilirdi.
Zonguldak şivesini sadece köye geldiğimde duyuyordum. Gerçi, o zamanlar pek anlamıyorduk ama babaannem geçen seneye “bıldır”, dereye “aklan“ derdi.
Evin değişik bir kokusu vardı. İçinde yaşayanlar bunu kanıksamış olsa da, bizim gibi dışardan gelenler için pek alışılmış değildi.
Bu işte köy kokusudur.
Evin eyvanında kangal köpeğinden küçük olan Çoban köpekleri bağlıdır. İnsan gördüğü zaman havlamaya başlar. Böylelikle eve birinin yaklaştığını anlarsın. Bu köpekler geceleri köye çakalların inmesini de önler.
Veyisoğlu Köyü Derneği şimdilik evi ayakta tutmaya çalışıyor. Bizim için çok değerli ve vefalı bir başvuru.
Umarım başvuruları devletin kurumları tarafından karşılık bulur.
Geldiğimiz yeri unutmamak açısından önemli


ZONGULDAKTA "GÜN" İSİMLERİ

Zonguldak`ta ,haftada 7 gün var;

Devrek
Devrekertesi:
Çarşamba
Perşembe
Tefen
Zonguldak
Zerzene

Anlaşılmadı herhalde;

Osmanlı Dönemi`nde Zonguldak yöresinde gün isimleri pazar kurulan yerlere göre telaffuz ediliyor.
Pazartesi Devrek pazarı;
mesela, Çaycumalara veya Tefenliler pazartesi gününe "Devrek" diye söylüyor. Buna göre Salı günü ise "Devrekertesi günü" oluyor.

Ufuk Deniz AŞÇI ve Mehmet YASTI `nın "Türkiye`de "DERLEME SÖZLÜĞÜ’NDE KULLANILAN GÜN ADLARI" makalesinden yola çıkarak, ben de Zonguldak ile ilgili bir araştırma yaptım. Buna göre; gün adları Zonguldak`ta şu şekilde kullanılıyor.

Devrek; Devrek Pazarı. “Pazartesi.”
Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde yaşayan halk, Devrek ilçesinde pazar yerinin kurulduğu pazartesi gününe “Devrek" adını vermiştir.
Devrek Ertesi: Devrek Pazarı Ertesi; yani Devrek’te kurulan pazar yerinden bir gün sonra gelen gün “Salı” olarak değil, Devrekertesi olarak bahsedilmiş.
Çaycumalar bu güne böyle bir ad vermişler.

Eflâni ,Eflâni Pazarı’. “Pazar.” Eflâni ilçesinde pazar
yerinin kurulduğu güne bu ad verilmiştir.

Zerzene = Zerzene Pazarı. “Pazar Günü.”
Bugün adı Kozcağız olan yerleşim yerinin adı, Osmanlı vesikalarında nam-ı diğer Zerzene olarak geçen bu yer, aslında bölgeye verilen adıdır. Ama genelde Kozcağız veya Hamidiye olarak geçiyor. Zerzene`nin bir anlamı "harabe", "yıkık" ve "virane" anlamında. Fakat bölge halkı Pazar günü anlamında da kullanıyor.
Yani bugün bu isimlerin aslında anlamı farklı ama pazar kurulmasından dolayı gün isimleri olarak da kullanılıyor.

Cuma günleri Tefen pazarı. Lakin Tefen 'de çocukluğumda pazar kelimesi "Cuma" olarak kullanılmaktaydı. "Pazara gittim" yerine "Cumaya gittim" şeklinde. Bunun nedeni Tefen pazarının olduğu yerde, aynı zamanda Cuma namazının da kılınacağı bir cami mevcut olması. Köyden satış için gelen insanlar hem pazarda mallarını satmakta, hem gerekli erzakını temin etmekte, hem de Cuma namazını kılmaktaydı. Osmanlı zamanında genelde köylerde cami bulunmadığından, köylerde "oda" dedikleri minaresiz yerlerde namaz kılarlardı. Cami şehir merkezinde bulunurdu. Bir çok isim de buradan gelir. Çaycuma ismi de buradan gelmekte. Lakin eskiden Çaycuma ismi "Çarşamba" idi.
Bununda nedeni, pazar alışverişinin yapıldığı günün çarşamba gününe denk gelmesi olarak görebiliriz. Zira bölgemizde gün isimlerinin yerleşim yerinin "ad" olarak kalması sadece Çarşamba kazası ile sınırlı değildi.

Yine Osmanlı vesikalarında Bolu sancağına bağlı “Pencşenbih veya nam-ı diğer Yedidivan” olarak geçmektedir. Buradan anlaşıldığı gibi bu güne kadar kullanılan Zonguldak'ın Perşembe Köyü (Perşembe günü) ile Perşembe Pazarı anlamını bir arada kullanmış.
1944 yılında Çarşamba ismi, Çaycuma olarak değişse de, Perşembe, Perşembe olarak kalmış.

Normalde bugün kullandığımız gün adlarının bazılarının, tavla zarları ile aynı olması da tesadüf değil.
Tavla oynayanlar bilir. Tavlada zarlara verilen adlar vardır. Bu, Farsça sayılara verilen adlardır aslında.
1:yek ,
2:du,
3:se,
4:cihar,
5:penç,
6:şes
peki tavla zarında olmayan 7 sayısı ! O da Farsçada "heft"dir yani hefte. Biz bu yediyi, "hafta" olarak söylüyoruz.
Bu sayılar aslında sadece tavlada kullanmıyoruz. Gün adlarına da yansımış.

Çarşamba; Farsça Cehar- şenbe (dördüncü gün)
Hani; "Penc-ü se ;severler güzeli genc üse " diyoruz ya! İste o Penc beşinci gün yani Perşembe; Farsça Penç- şenbe
Cuma ise Arapçadan gelir. "Toplanma" anlamındadır.
"Salı" kelimesi ise Arapçada "Selase" olarak kullanılan ve Türkçeye Salı olarak gecen bir kelimedir.
Pazar aslında ilk gündür. Pazar - Farsça- (ba = yemek, zar = yer anlamında)
Biz hafta başını pazartesi olarak kullanıyoruz. Pazar kelimesi "alışveriş yapılan yer" anlamında. Bugün de kullandığımız pazar anlamındadır. Bu kelime bazı yerlerde Örneğin; Zonguldak'ta Baza(r) "Bazada marul kaç para" olarak kullanılmaktaydı.

Pazartesi - Farsça- (Ertesi - Türkçe)
Salı - İbrânice - (üçüncü)
Çarşamba - Farsça-(cehar şenbe = dördüncü gün)
Perşembe - Farsça-(penç şenbe = beşinci gün)
Cuma - Arapça- toplama, toplanma)
Cumartesi - Arapça- (ertesi - Türkçe)
Pazar - Farsça- (ba = yemek, zar = yer)

Türkiye genelinde, şehir merkezlerinde kurulan pazara "Şahr-pazarı" deniliyormuş. Aslında tam kesin olmamakla birlikte, bu mantıkla yola çıkarsak, bugün Zonguldak Merkez`de Cumartesi kurulan pazara verilen isim , Şahr veya Şar-pazarı olması gerek. Yani Zonguldak "Cumartesi" ismi yerine kullanılıyor veya "Şarpazarı" olarak telaffuz ediliyor. Ama bu kırsal kesim için böyledir. Şehir merkezinde oturanlar için "muhtemelen" bugün halen kullandığımız "Köylü Pazarı" olarak kullanıldığı kesin. Ama tabi Zonguldak Şehir Merkezi`nde pazar kurulmasının çok eski bir mazisi yok.

Bu durumda Zonguldak`ta haftada 7 gün var.

Devrek (Pazartesi)
Devrekertesi( Salı )
Çaycuma ( Çarşamba )
Perşembe ( Perşembe)
Tefen ( Cuma)
Zonguldak (Cumartesi)
Zerzene: (Pazar)

TEFEN KINASI ,"CÖĞÜZ" LEKESİ

Zonguldak'ın bitki örtüsünde en değerli ağaçlardan biri olan ceviz, Zonguldak şivesi ile "Cöğüz"dür.
Cevizin bu kadar değerli olmasından mı kaynaklanır bilmem ama iki tabakadan oluşan kabuğu vardır. Ceviz ağacında olgunlaşıncaya kadar iç kabuğu saran başka bir tabaka , yumuşak olmasına ramen soymaya kalktığınızda elleri karartır.
Bu leke, kına yakılan el görüntüsü verir. Aynı zamanda çok zor çıkar. Genelde bölgemizde ceviz dokuyan köylülerin bu mevsimde elleri kına yakmış gibi görünür. Aslında ceviz lekesini çıkartan formüller vardır.

Ceviz Lekesi Nasıl Çıkar;

-İki bardak suyun içine iki kaşık sirke dökün ve karıştırın. Elinizi bu karışımın içine daldırın ve bir süre bekletin. Son olarak ellerinizi bol sabunlu ılık su ile yıkayın. Bu işlemi, pamuğa sirke dökerek ve silerek de yapabilirsiniz.

-Eğer elinizdeki ceviz karası kurumuşsa sirkeli su işe yaramayabilir. Böyle bir durumda kil ve çamurdan yardım alabilirsiniz.

-Bir başka yöntem ise limon sürmektir. Önce ellerinizi ılık su altında sabun ile yıkayın. Daha sonra lekelerinize direk limon suyunu sürün ve silin. Lekeler kaybolana kadar bu işlemi yapın ve en son zeytinyağıyla ellerinizi ovalayın. Son olarak tekrar ellerinizi sabunla ılık suyun altında yıkayın.

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR