SARIMSAK KÖYÜ
Sarımsak Köyü , Zonguldak ilinin merkez ilçesine bağlı bir köyüdür.
Köyün adı, 1903 yılına kadar Osmanlı kayıtlarında "Sarmusak" olarak geçmektedir. Sarmusak adı , Zonguldak şivesi olarak söylenmiş bir ad iken , Türkçeleştirme gereği olarak "Sarımsak" olarak değiştirilmiştir.
Köy adından da anlaşıldığı üzere; bir zamanlar sarımsak yetiştiriciliği ile geçinmiş bir yerleşim yeri idi. Her ne kadar günümüzde sarımsak adı geçse de; Türkçede sarımsak kelimesinin nihai kökeninin asıl telaffuzu "sarmusak"tır. Türk dilinde yazılı olarak bahsi geçtiği ilk kaynak Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda tarihlenen Dîvânu Lugâti't-Türk eserinde "sarmusak" olarak kaydedilmiştir.
Yani bu köyün ilk adı eski Türk dilinde telaffuz ile adlandırılmıştır. Zaten bölgeye gelen Türkler genelde Oğuz Türklerinin ; Bozoklardan yayılan , Gün alt boyunun Kara evli soyundan gelmektedir. Sarımsak bitkisi de Orta Asya'dan beri Türklerin yetiştirdiği bitkidir.
Köy son zamanlarda işsizlik ve ekonomik sıkıntılardan dolayı göç vermiş; 1985 yılında 317 kişi olarak kayıtlara geçmişken, bugün nüfusu 90 kişidir.
Zonguldak'a 13 km uzaklıkta olan köyümüz dağlık bir arazi üzerine kurulmuştur.
Türkiye'de Sarımsak adı ile 4 yerleşim yeri bulunmaktadır. Sarımsak denince akla Kastamonu gelse de bu ilimizde bile bu adla köy bulunmuyor. Sinop, Samsun ve Balıkesir'in ardından Zonguldak'ta da yıllarca bu isimde olan bir köyümüz var.
Zonguldak’ın tüm tepelik arazilerinde kimisi kendi kışlıkları ,kimisi ise pazarda satış için yetiştirdikleri Sarımsak , maalesef günümüzde Zonguldak'ta esamesi okunmuyor.. Bir çok sebzenin yetiştirilmesine müsait olan bu topraklar ne yazık ki yeteri destek ve bilgi olmadan, halkın kendi uğraşları ile günümüze kadar taşınmış olsa da ; Kömürün bulunması ile Zonguldak’ın tarım konusunda hafızasının yok olmasına neden olmuş.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
Üçburgu Köyü
Gökçebey ile Bakacakkadı arasında kalan köy , aslında sadece Gökçebey’in değil, bölgenin en eski yerleşim yerinden biridir.
Zonguldak-Ankara yolu (D-750) üzerinde , Bakacakkadı köprüsünün sağ tarafında kalan köyümüz, aynı zamanda benim anne tarafından köyümdür. Çocukluğumdan beri dedemi ziyaretlerimizde , buradaki köy yaşantısını bire bir yaşamış biri olarak, köyün tarihini yazmak ayrıca haz veren bir şey.
Filyos Nehri köyün tam önünde , birleşerek Filyos tarafına akmaktadır. Üçburgu adından da anlaşıldığı üzere ; doğrudan adını nehrin üç yönünden almıştır. Burgu kelimesi ; yön değiştirme, birleşme, kesişme anlamında vurgulanmıştır. Karabük yönünden gelen Filyos Çay'ın, Soğanlı su kolu ( Antik Adı Billaios ’dur) ile Devrek tarafından gelen Gerede kolu (Antik adı Ladon’dur) Üçburgu önünde birleşmesi ile Filyos Çayını oluşturur (Antik adı Fillias ’tır) . Bu üç yönü olan yerin adının da “Üçburgu” olması kadar doğru bir isim olamazdı.
(Bazı Osmanlı belgelerinde ve hatta civar yörenin yaşlı kesimleri arasında “suçatı” adına da rastlanılmaktadır.)
2009 yılında yaşanan şiddetli sel baskını sonucu, köyün ırmak kenarında ortaya çıkan , Roma Dönemi’ne ait yapıların, gümrük binası olarak kullanıldığı ortaya çıkmıştı. 2012 yılında yapılan incelemeler sonucunda 3 döneme ait yapı olduğu anlaşıldı. Başlangıcı Roma’nın ilk dönemlerine ait olduğu, ikinci ve üçüncü yapıların ise M.S 2. ile 4. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkartılmıştı. Maalesef 2009 yılından 2012 yılına kadar kaçak olarak yapılan kazılarda bir çok tarihi eser ise kaçırılmıştı. Ancak 2012'de çıkan izin ile , kazı çalışmasını yapan ekibin başındaki Doç. Dr. Şahin Yıldırım’ın beyanatına göre ; 2013 yılı sonlarında DSİ tarafından yürütülen akarsu yatağı ıslah çalışmalarında, nehrin yönü sit alanına doğru
değiştirilmiş ve nehir yatağındaki bu düzenlemenin hemen ardından, 2014 yılı bahar ayının başlarında meydana gelen büyük bir sel sonucunda buradaki mimari kalıntıların hemen hepsi yok olmuştur. Demek ki ; yüzlerce yıl akan derenin altında saklı kalan mimari ; ortaya çıktıktan sadece 5 sene sonra, insan eli ile yapılan hatalı düzenleme sonucu yok olabiliyormuş.
Doğa saklıyor ,insan mahvediyor.
Neden bir devlet kurumu bu alanda ortaya çıkan antik bulguları dikkate almadan bir düzenleme yapar ?
Bunu kasti olarak yapıldığını düşünmek istemiyorum. Kurumlarda çalışan insanların bölgeyi tanımaması bölge hassasiyetini dikkate almaması , Filyos Nehri’nin yerel anlamda karakteristik özeliklerinin bilinmemesi olabilir. Çünkü bilimsel olarak Filyos Nehri , henüz ayrıntılı şekilde incelenmemiş, araştırılmamıştır. Oysa çocukluk gözümle bile bu alanda nehir yatağının mevsimlere göre nasıl değiştiğini görmüştüm. Ne yazık ki bu hata, bu alanda ortaya çıkan antik bir iskeleyi de yok etti.
Gökçebey Üçburgu‘da ortaya çıkan bu yapı, aynı zamanda bölgede Roma döneminde yapılan ticareti de bize göstermiş oldu. Karabük yönünden ve Devrek yönünden gelen ırmağın belirli aylarda yükselmesinden fırsat bilerek yapılan kereste taşımacılığı , orman ve tarım ürünleri , tekne yapımı için kullanılan kereste ürünlerini, Üçburgu önlerine getirildiği , burada tartılarak vergisi kesiliyor ve Filyos Kalesi önündeki iskeleye yollanıyordu. Aslında Filyos ırmağı kolları güzergahları aynı zamanda İpek Yolu’nun ara yollarına denk geliyordu. Yani bu köy İpek Yolunun giriş çıkış yapmak için kullanılan "adeta otoyol gişeleri" gibiydi. Köyün doğusundaki tepelik alanda da , boğazın ağzında bir kale bulunuyordu. (Bodaç “Boğaz Kalesi” )
Üçburgu benim dede köyüm olduğunu söylemiştim. Babannem de aynı zamanda Üçburgu köyündendir. Daha sonra Veyisoğlu Köyüne gelin gitmiş. Bu köyün hemen yukarı kısmında yer alan Davutoğlu kesiminde dedemin ahşap evi vardı. Biz Çatalağzı’ndan köye ziyarete gelirdik.
Eve, evin altında bulunan ahırdan giriliyordu . Gürezler (Hindi), tavuklar, civcivler çocuk gözümüzde bizi bambaşka bir ortama getiriyordu. Çiftçilik ile uğraşan dedem Koca Salih'in ; tarlalarına ektiği ürünlerin tüm aşamasına bire bir şahit olmuş biriyim. Öküzlerle sürülen tarla, tarladan toplanan buğdayların harman alanında ayrıştırılmasından, düvene binilmesinden, Filyos Irmağına getirilip yıkanmasına kadar hepsini gördüm. Dedemin öküz arabasında samanların üstüne çıktım. Daha çok ufak yaşlarda Filyos ırmağının sularında yıkanmıştım. Üçburgu Köyü’nde hatırladığım bir durum ise ayakkabılarımızın altının çamurdan balçık toplaması idi. Köy bir yamacın üzerinde kurulu olduğu için yeraltı su yolu üzerindeydi. Bu neden ile bereketli topraklara sahipti. Köyün hemen ortasında akan buz gibi çeşmeler ve bu çeşmelerin yalakalarından su içen öküzler aklımdan hiç gitmez.
Elektrik olmadığı için akşam yanan gaz lambaları, çıra yakılarak gidilen yollar... 3 katlı bir bina yüksekliğine erişen kiraz ağaçları, ceviz ağacı altındaki gölgelik, o yıllarda sadece bu köyde var olduğunu sandığım kıpkırmızı kiren (kızılcık) ...Önümüzden çıvlayarak geçen karabakallar, geceleri uluyan çakallar. vb. Kısacası Zonguldak’ın gerçek köy yaşamını , yine Zonguldak’ın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Üçburgu köyünde öğrenmiştim. Hem şehirdeki Zonguldak’ı hem de köydeki Zonguldak’ı aynı an da yaşayanlar arasındayım.
Üçburgu köyünde eskiden bir ilkokul olduğunu hatırlıyorum. Ayrıca köyde sonradan yapılan bir cami de bulunuyor. Bu cami avlusunda köylüler bayramlarda toplanır , gelen misafirlere yemek ikram ederler.
TCDD tren yolu hattının , Gökçebey İstasyonu'ndan önce son durak ,Üçburgu durağıdır.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak tarih
GÜDÜLLÜ KÖYÜ
Çaycuma'ya bağlı Güdüllü Köyü, 1903'ten beri aynı adı kullanıyor.
“Güdüllü” , güdmek kelimesinden geliyor. Daha önce adının “Guduflu, Güdüflü “olduğuna dair bilgiler mevcut. “Guduflu” muhtemelen “Güdüllü” ile aynı anlam taşıyor.
Zonguldak'ın Çaycuma İlçesi'nin en yüksek tepesinde kurulan köy , hayvan gütmek /güdmek; yani hayvan otlatmak anlamını taşıyor. Çaycumaların eskiden hayvanlarını otlattıkları yer de denilebilir.
Balat dağının eteklerinde kurulan köy , deniz seviyesinden 450 metre yüksekliktedir.
Çevresinde Çayır mağarası bulunmaktadır. Çayır Köyü'ne 2 km mesafede ve 250 metre daha yüksekliktedir.
Güney tarafında ise 750 metre rakımlı Göl dağı bulunmaktadır.
Güdüllü Köyü , Çaycuma ilçesi ile Kilimli /Gelik arasında bir yerdedir. Sapça tüneli, Kuzeydoğu yönündedir.
Zonguldak il merkezine 30 km, Çaycuma ilçe merkezine 9 km uzaklıktadır.
Köyün nüfusu 1985 yılında 959 kişi iken , 2023 yılındaki son sayımda 311 kişiye düşmüştür. Bunun 212'si kadın , 186 ise erkektir. En fazla nüfus kaybı 1990 ile 2000 yıllarında yaşanmıştır. Bu da akla ; 1991 yılında büyük grev sonrasında erken emekli edilen maden işçilerini getirmektedir. Köyde emekli olan madencilerin Şehir merkezine veya başka şehirlere göç ettiği düşünülmektedir.
Güdüllü köyü bir iddiaya göre Nogay yerleşimi olarak geçiyor.
Nogaylar, Kuzey Kafkasya bölgesinde yaşayan bir Türk etnik grubudur. Moğol ve Türk kabilelerinin torunlarıdır.
Osmanlı zamanında 1500'lü yıllardan beri 600 bin Nogay Anadolu’ya göç etmiştir.
Büyük bir kısmı zamanın Konya vilayetine yerleştirilmiştir. Bazıları Karadeniz bölgesinde kalmıştır.
İlk zamanlar Osmanlı fermanına uygun olarak yerleşik köylere 30'ar haneyi geçmeyecek şekilde iskan edilip, yerleşik düzene geçmeleri için iki haneye bir öküz ve hane başına bir kile buğday tohumluk devlet tarafından verilmiştir. Ama bu çok kısıtlı kalmış ve halk kendi geçimini kendi sağlayacak konuma gelinceye kadar büyük sıkıntılar çektiği yazılır.
Yerleşik halk ile uyumsuzluklar nedeniyle genellikle yerleşim yerlerinin kırsal kesimine veya yüksek dağ bölgelerine yerleşmeyi seçmişlerdir. Zamanla Nogay köylerinde Nogay kalmamıştır.
Güdüllü Köyü'nde Osmanlı döneminde cami bulunmamaktadır. Bunun yerine köy halkı ibadetlerini oda dedikleri yerde gerçekleştirmekteydi. Genelde Cuma namazlarını da Çaycuma nehir kenarında bulunan merkez camide kılarlardı. Köylüler Cuma namazına geldiklerinde, aynı zamanda pazara da inmiş olurlardı. Çaycuma pazarında hem ürünlerine satar hem de haftalık ihtiyaçlarını karşılardı. Köylüler pazara 450 metre yükseklikten genelde öküz arabaları ile iner çıkardı.
Köyde cami ancak Cumhuriyet döneminde yapılmıştır. Köy yolu Cumhuriyet döneminde açılmıştır.
Köy halkının çoğu bugün halen tarım ve hayvancılık ile uğraşmaktadır.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
Ebegümeci Köyü
Kozlu ilçesine bağlı , Zonguldak Merkez İlçeye yaklaşık 46 dk uzaklıkta olan Ebegümeci köyü 1912 kayıtlarında Ebegömeci olarak geçmekte. Zonguldak ağzı ile Ebegömeci aslında bir bitkidir. Yöreye ait olarak bilinen bu otun bölgede yemeği de yapılır. 1962 yılında Türkçe telaffuzu ile düzeltilerek Ebegümeci olarak değiştirildi.
Köy yaklaşık 60 haneli 2021 itibari ile nüfusu 255 kişidir. 1985'te köyün nüfusu 1393 kişi olarak gözükmekte. 1990 yılında 1490 nüfuslu olan köy bir sonraki sayımda birden yarı yarıya düşmüş. Herhalde bunun nedeni 1991 İşçi grevinden sonra ,maden ocaklarında çalışan ve sonrasında toplu emekli yapılan işçilerin başka yerlere göçtüğü anlaşılıyor.
325 metre yükseklikte olan köy dağ yamacında kurulmuştur.
Köylerimizin çoğu merkezlere uzaklığı göze alındığında kendi kendine yetebilen köyler olduğu anlaşılır. Köyün adına bakıldığında yöresel bir isim olduğuna da belli eder.
Köyün geleneksel yemekleri : Başta tabi ki Ebegümeci, karamancar, gabuklubakla, tarhana çorbası, keşkek, mısır malayı, darı mancarı, sirken mancarı, taneli- kabak,hübbülü,patates. Tatlılardan: Kabaklı gözleme,hoşaf (komposto),pestil,
Zonguldak'ın yerli bitkisi ebegümecidir. Ebegümeci Zonguldak'ta bir köy ismidir.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
BODAÇ KÖYÜ
Gökçebey'in daha önce köy olarak geçen bazı yerleşimleri bugün mahalle olarak geçmektedir.
Bir çok köy ismi de Tefen adı ile birlikte değiştirilmiştir. Fakat çok eskiye dayalı isimler de vardır. Ve anlamları kafa karıştırır. Bunlardan anlamı en belirsiz olanı “Bodaç” İsmidir. Köyün adı olarak birkaç rivayet vardır. Bir iddiaya göre su testilerine verilen ‘bodiç adından geldiğidir.
Aslında açıklaması gayet coğrafi bir duruma bağlıdır.
1928 yılında köy ismi “Bodaç” olarak değiştirilmesinin nedeni ; Gökçebey'in Karabük tarafından akan Filyos Çayı (Soğanlı kolu) Gökçebey yakınlarına geldiğinde dar ve kıvrımlı olduğu için “boğaz” oluşturur. Burası zaten eski kayıtlarda ”boğaz” olarak geçer. “Boğaz” kelimesi yöresel halk ağzında zaman ile Bodaç haline dönüşmüş olması kuvvetli ihtimaldir.
Burası tarihler boyunca bir geçiş yolu olmuştur. Hatta bu geçiş yolunu korumak için MÖ tarihlerde Boğaz tepesinde kale yapılmıştır.
Bu tepenin bir özelliği de Karabük, Yenice ilçesi ile Gökçebey İlçesi hududunu temsil etmektedir.
Kara Salih tepesi eteklerinde Kara Salih türbesi bulunmaktadır
Bodaç Köyü 140 haneli, köyünün Nüfusu Toplam 387 dir. Bu nüfusun 210'si Erkek, 177'si Kadındır.
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
PINARÖNÜ KÖYÜ / DEVREK
1892 Osmanlı kayıtlarında köyün adı Okufkuz olarak görülüyor. Okuf ;vakıf anlamında , Kuz ise güneşin görmediği yer. Daha doğrusu Güneşin doğumunda tepenin ardında kalan yaka. Zonguldak’ta Kuzey’e bakan köyler Kuz yaka, Güney’e doğru bakan köyler ise yaka olarak adlandırılır.
Pınarönü köyü Kevkeroğlu Mahallesinde kral mezarı bulunmaktadır. Günümüzde define avcıları tarafından içindeki eşyalar çalınmıştır. Fakat mimarisi günümüze kadar gelebilmiş, eski bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet döneminde Pınarönü ismini alan köy, Zonguldak’ın Devrek ilçesine bağlıdır.
Köyün gelir kaynağı, ağırlıklı bir kısmı tarım ve hayvancılıktır. Son yıllarda köyde fabrikalar kurulmuştur. Gerek köy halkı, gerek ilçe halkı bu fabrikalarda çalışmakta, ev ekonomisine katkı sağlamaktadır. Köy, yurt dışına ve şehir dışına göç vermiştir.
2007 yılında 808 kişi olan köyün nüfusu bugün 546 kişiye düşmüştür. Nüfusun büyük çoğunluğu ise 65 yaş üstüdür.
Köy, Zonguldak il merkezine 60 km, Devrek ilçe merkezine 3 km uzaklıktadır .
Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih
Devrek'e bağlıBir köyümüzdür.
Yaklaşık deniz seviyesinden 650 metre yükseklikte bulunan köyün Güney batısındaki zirve noktası 950 metre yüksekliktedir.. Devrek Çayı'nın batisinde kalan köyde gevur ambarı olarak bilinen , büyük bir kayanın içi oyularak yapılan ve yapıldığı dönemde gözetleme kulesi olarak kullanıldığı düşünülen bir yapı vardır . Adatepe köyünde bulunan nöbetçi gözetleme kulesinin tarihi değeri varsayılmaktadır. Ayrıca bu köyde eski tarihlerden kalan kale kalıntıları bulunmaktadır. 2019 yılında çıkan haberlere göre bu köyde siyanür ile altın ve bakır madeni açma girişimi olmuş ve kamuda tepki görmüştü. Adatepe köyü Bölüklü Yaylası'na yaklaşık 12 km , Yedigöler'e ise 17 km ,Gümeli Yaylası'na 20 km , Devrek‘e 24 km mesafededir.